Thursday, February 17, 2011

59-64. Gun: Cumartesi'den harika Hayfa Persembesi'ne

12-17 Subat, 2011 C.tesi-Persembe

Persembe'den onceki gunler kiymetsiz ve hareketsiz demek yanlis olur tabii fakat Hayfa ziyareti hepsini bir anda siliverdi. Dolayisiyla Persembe'ye geliyorum hemen. O gun, idman studyosu Hacasa'da Ido Portal'i ziyaret ettim. Mekan ailesinin evinin alt kati, Akdeniz'e tepeden bakan cok guzel bir cadde uzerinde. Halim, Modi'in tren istasyonuna kadar goturdu beni, saat 17:40 civari. Oradan trenle Hayfa'ya gittim. Yaklasik 2 saatlik bir yol. Keyifli bir tren yolculuguydu, rahat. Yolcularin cogu IDF yani Israil Savunma Ordusu'nun genc askerleri. Karsimda da muhtelen yasi 18-20 arasi bir tanesi oturuyordu. Kulaginda I-Pod, Kansas'tan Dust in the Wind dinliyor. Lisedeki favori sarkilarimdan biri. Kent FM vs. Sarkinin duydugum kisminda sozler asagi yukari soyle: "Bosuna bekleme, bu dunya ve gokyuzunden gayri hicbir sey baki degil." Enteresan bir ceviri oldu tabii bu. Pek siirsel bir an tabii, cenesi avucuna dayali, gozleri uzaklara dalmis 19 yasinda bir asker. 

Yolculugun her safhasini planladigimi saniyordum fakat anlasilan toplu tasima sisteminin gecikmelerini hesaba katmamisim. Katsam da yapabilecegim bir sey yok gerci. En erken bu trenle gelebiliyordum ve tren gecikti. Tren gecikince istasyona gec vardi, istasyona gec varinca oradan binmem gereken otobus de kacti. Bu otobus, internet sitesine gore son otobus degil, fakat istasyon amiri neredeyse yemin edecek son otobusun 7:30'da kalktigina. Harika. Ders 8:30'da ve baska hicbir otobus yok, minibus de islemiyor o yone. Bunca yol gelip de otobus kacti diye derse gitmemek olmaz. Taksiye bindim. Hiristiyan bir Filistinli taksici. Super tatli, durust ve hos sohbet bir amca. Kizi da bir cesit muhendislik doktorasi yapmaktaymis, gururla onu anlatti. Hayfali'yim diyor ve sehrini cok seviyor. Sehrin genel Filistinli populasyonu ne durumda merak ediyorum. Zengin ve nezih bir sehir zira burasi. Fakir mahalleler var mi?

Ido'nun studyosuna 15 dakika erken vardim fakat mahalle "residential" yani mesela Etiler, Levent gibi, bakkal, market, kafe mafe yok oyle. Cadde ve mustakil evler var. Dolayisiyla bu 15 dakikayi gecirebilecegim bir yer yok. Ben de yavas yavas Hacasa'ya inen bahce merdivenlerinden indim. Hacasa tabelasini gorunce heyecan yaptim, yilllardir videolardan gormeye alisik oldugum tabela tam karsimda. Film setine girer gibiyim. Kapi buzlu, kalin bir cam. Icerisin gorunmuyor fakat hareket eden bedenlerin bir nevi golgelerini gorebiliyorum. Kapiyi tikladim, iceriden kalin bir erkek sesi yanitladi. "Maze!" Ses Ido'nun, tanidim. Nasil cevaplamam gerektigini bilmedigim icin, tahmin yuruttum. Herhalde "Mesguluz, simdi git 15 dakika sonra gel," gibi bir sey dedi diye dusundum. Dolayisiyla geri adim attim. Yine bagirdi ses, "Maze!" Bu kez de "Sana girebilirsin dedim!" dedigine karar verdim. Yaklasip kapi tokmagini ittirdim, kapi kilitliydi. "MA-ZE!?" (Dogru mu telafuz ediyorum emin degilim ama boyle bir sey dedi.) Iyice deli bir yukseklikte bagirdi bu kez. Eh, ben de kapiya iyice yaklasip "Maze ne demek bilmiyorum ben," dedim kisik sesle. Ido kikirdayarak acti kapiyi. Ogrencilerinden biri sanmis beni, kafaya aliyormus. Gecenin hikayesi oldu tabii bu, herkese anlattik, guzel ilk karsilasma hikayesi. Odelia ve Ido'yla digerleri gelene kadar sohbet etme sansim oldu. Odelia Ido'nun asistani, super yetenekli bir kiz, 24 yasinda. Acayip kuvvetli bir kiz, yapabildigi seyler oldukca etkileyici ve cok iyi bir koc. Hacasa'nin icini gormek superdi, dedigim gibi film seti ziyaret eder gibiydim. Her bir kosesini taniyorum, Ido yillardir ozel idman programlarini buradan gosteriyor, her bir noktada farkli bir egzersiz videosunu internette takipcileriyle paylasti. Simdi burada olmak cok guzel bir duygu. Ido ve Odelia'yi cok sevdim. Ikisi de son derece  nazik, sakaci ve birlikte idman yapmasi keyifli sporcular. Ben dahil 5 kisilik oldukca ufak bir gruptuk. Aramizda Ido'nun annesi de vardi. Bir de annesinin yakin bir arkadasi. Adamcagiz ziyarete gelmis, Ido da bizimle spor yapmaya ikna etmis onu. Ido'nun annesi super-anne. Kadin 60 yasinda, iki sene once spor yapmaya baslamis, epey kilo vermis ve simdi gayet atletik gorunuyor. Gozumun onunde defalarca barfiks cekti! Bir de bana cok guzel ve atletik bir vucudum oldugunu soyledi. :) 

Tam 2.5 saatlik oldukca zorlu bir idmandi. Egzersizler kendi baslarina zor oldugundan degil fakat tekrar ve set sayilari talepkardi diyebilirim. 8 setten asagi bir sey yapmadik. En fazlasi da 12 setti. Detaylarina girmeyecegim idmanin zira Ido'nun olusturdugu ve para kazandigi alani internetten duyurmak etik olarak yanlis geliyor. Fakat idman sonuna dogru artik hissetmeye basladigim hamlik agrisini dikkate almayip her seyi olmasi gerektigi gibi yaptim. Kas veya eklem agrisi olmadigi icin memnun kaldim. Cesaret verici bir sey, demek ki omuz sakatligim iyilesiyor. Odelia harika bir koc, Ido digerleriyle ilgilenirken o yalnizca benim idmanimi takip etti. (Aslinda Sean'i bir koc olarak gordum hep fakat bu ilk kez tanistigim ve muhtemelen bunun icin belli bir ucret alan biriydi,) dolayisiyla belki de ilk kez bu tarz bir idmana katildigim icin boyle hissettim fakat disiplin duzeyi ve ilgi oldukca iyidi. Hem idman programi hem de kendi performansim uzerine not aliyordum fakat Odelia bunu gormeden once ozellikle not tutmami hatirlatti, bunu sart kosmalari guzel. Ayrica her bir kisiye ona ozel kronometre verildi. Ve Ido baskalariyla ilgileniyor olsa da, destek ve cesaret verici sozleriyle beni izledigini ve gozledigini bana hissettirdi. Kesinlikle bu yolculuga degdi. Idman bittiginde saat coktan gece 10:20 olmustu, dolayisiyla hostel'e gidip anahtari almam icin vakit kalmamisti. Tam o sirada Ido Hacasa'da kalmami onerdi. Iceride bir yatak odasi var. Gidip hemen temiz carsaf, havlu ve sabun getirdi bana. Eskiden burada yasarmis, yatak odasi ve banyo o yuzden var. Kitaplarini karistirma iznini de alinca harika oldu tabii. Uyumadan ve kollarim tamamen ise yaramaz hale gelmeden once hemen hepsine bakip notlar aldim. Ido Pazartesi Avrupa turuna basliyor. Bir daha ne zaman onunla idman yapabilirim bilmiyorum. Ama kesinlikle tekrar bir calismasina katilmak istiyorum.

Sabah 7:30 gibi uyandim, yatagi topladim, Ido'ya ve annesine bir tesekkur notu yazip bahce kapisindan ciktim. Bugun shabat olacak, gun batiminda yani, dolayisiyla oglen 2 civari sonrasi cogu sey islemeyecek. Deniz kenarina gitmem gerek. Karmel mahallesinde biraz dolandim, sehrin yuksek noktalarindan biri, enfes kent ve deniz manzarasi var. Cok guzel bir Akdeniz sehri burasi. Israil'de simdiye dek gordugum en temiz sehir ve kesinlikle favorim.  Insanlar da daha kibar. Daha az kabalik, tercih sebebi olabiliyor. Ve kesinlikle denizin olmadigi bir yerde asla uzun sure yasamak istemedigime karar verdim. Birkac saat yuruyus sonrasinda bedenim artik dinlenmek ve gunesin tadini cikarmak istedigi sinyallerini vermeye basladi. En az yaz mevsimi kadar yakici bir sicak var. Ayni otobus biletini birkac kez kullanabilecegin icin onume gelen birkac otobusle rastgele yerlere gittim, sehri gormek icin. Hayfa gercekten de guzel. Miami ve Istanbul karisimi bir yer. Veya ben boyle gordum, sevdigim iki sehrin birlesimi olsun istedim. Bilmem?

Sonunda Karmel tren istasyonuna gelip biletimi aldim once, ve deniz kenarina indim. Istasyon plaj kenarinda. Super guzel ve ucuz bir kafe bulup omlet ve kahve aldim kendime. Sirtimi gunes isitirken ben de kitabimi okudum. Sonra uyku bastirdi. Denize indim, bir plastik sandalye kapip ayaklarimi suya sokup, hem guneslendim hem de 1 saatten fazla uyudum. Benim gibi guneslenen bir suru insan var, mayolu ve kiyafetli. Yuzenler de var, bikinim yanimda olsa kesin yuzerdim de. Hava o kadar guzeldi.

Vakit dolunca trene bindim, kitabimi okuyup bir yandan da gunduz manzarasinin keyfini cikardim. Bir suru muz agaci var. Modi'in istasyonuna gelirken aklimda merkeze gidecek bir otobuse binip oradan birilerini aramak ve beni almalarini istemek geldi zira gunduz Howard'a ulasamamistim. Neyse ki Howard'a sonradan ulastim ve gelip beni istasyondan aldi. Butunuyle tukenmis durumdayim fakat harika bir yolculuk ve harika bir idmandi. Kollarim birkac gun daha islemeyecek.

Friday, February 11, 2011

51-56: Cumartesi'ye kadar ileri sarip, sonra Carsamba'da kalalim

Subat 3-6 Persembe-Carsamba

Persembe veya Cuma pek bir sey olmadi. Bunu soylemekten de yoruldum. Ama Amerika'daki profesorumle konusmama gore yakinda asil pesinde oldugum roportaji yapiyor olabilecegim. Her neyse, Misir ve civarindaki ulkelerde olanlari bitenleri takip ediyorum elbette, hatta bunun icin ayri bir giris uzerinde daha calisiyorum simdi. Turkce blog'u ihmal etmis oldugum icin cok daha mutlu degilim, Tiberias gezisi yazisini da epeyce geciktirdim tabii. Planlanmamis, surpriz bir yolculuktu bu. Ofiste bir seyler uzerinde calisiyorlen Timo iyi haberler vermek icin beni aradi. Ertesi gun, yani Cumartesi koy arabasini alip once Julia'yi Ben Gurion Havalimani'na birakacakmisiz. Araba kullanmak burada hep keyiflil oldu fakat bu kez araba bize ful depo veriliyor. Tum gun bize ait olacak, nereye istersek gidebilecegiz. Ful depo surpriz oldu elbette. Ufak bir ulke burasi, bir uctan bir uca bir gunde, ve gunu bitirmeden gidip gelebilirsin. Olu Deniz akla ilk gelen yer oldu fakat Tel-Aviv'in tersi yonunde oldugu icin bir sonraki geziye erteledik onu. Onceliklerimiz dolayisiyla kuzeye gitmeye karar verdik. Golan Tepeleri ve Tiberias mesela. Ve kuzeyde yol bizi baska nereye gotururse. :p

Ertesi gun oglen yemegim icin kendime hafif bir sandvic hazirladim, birkac elma ve muzu da yol icin yanima aldi. Parami bir sure daha cebimde tutmaya kararliyim. Havalimanina keyifli bir yolculuk oldu. Hava yagmurlu ve biraz soguk ama cok da umursamadik. Julia ayriliyor oldugu icin uzuldum, geziye katilmasi cok guzel olurdu. Ben Gurion sonrasi arabada ben, Timo, Leah ve Laila kaldik. Uc Alman ve bir Turk. Arabada bir harita vardi fakat tamamen Ibranice. Harita oldugunu anlamamizin tek sebebi, haritaya benziyor olmasiydi. Ama kadimlerin dedigi gibi, cok yasa I-phone ve gps ozelligi. Ve tabii Leila. 5 aydir Israil'de ve epeyce gezmis, gectigi yollari da hatirliyor! Araba otomatik olmasina ragmen surus cok keyifliydi. Arap istasyonlar dahil tum radyo kanallarini denedik, bolca kikirti, kahkaha, bol meyve ve sakalar. Tiberias'a varmamiz bir saati buldu. Guzeller guzeli, sakin Kineret yani Celile Denizi'nin kiyisinda eski bir kent Tiberias. Celile, Isa'nin yuzeyinde yurudugu soylenen deniz. Kent deniz seviyesinin 300 metre altinda, ogrendigimize gore dunya uzerindeki en alcakta bulunan kentlerden biridir. Belki de bu yuzden Tel-Aviv'deki havayla karsilastirildiginda sasirtici derecede sicakti. Roma Imparatoru Tiberius'un ardindan bu isin verilmis kente, Yahudilik'in kutsal sehirlerinden biri. Romalilar, Hacli Seferleri, Osmanlilar, Ingiliz Mandasi ve son olarak da Israil devleti egemenligine girmis. Ne yazik ki pek cok deprem, su baskini ve yagma sonunda goz alici tarihinden geriye fazla bir sey kalmamis. Osmanli hakimiyeti sirasinda sehrin Yahudi nufusu cogunlugu olusturuyora benziyor. Simdi de oyle. Sevgili arkadasim "wiki"ye gore de 1930lar'in sonlarina kadar Yahudi-Arap iliskileri cogunlukla iyimis, Ingiliz mandasinin Arap nufusu kentten tahliye etmesine kadar (nufusun neredeyse yarisi demek bu), o zamanin Yahudi askeri gucu Haganah dahi buna sasirmis.  Haganah ve Yahudi polisi, Yahudi yagmacilarin Arap mulklerine saldirmasini engellemeye calismislar ve fakat 1949'da cogunlugu Arap pek cok ev, dukkan yikilmis. Tiberias'la ilgili bir belgesel izledim ama detaylarini burada paylasabilmek icin bazi bolumlerini tekrar izlemek gerekebilir.

Her neyse, benim gozumde deniz ve okyanus herseyi guzellestiriyor, ve Celice cok ama cok guzel. Guzelligini ciddi sekilde tehdit eden cevresel sorunlara ragmen. Wiki diyor ki, "yukselen su talebi ve kuru gecen kis mevsimleri Celile'yi tehlikeye sokmus ve su seviyesini tehlikeli boyutlarda azaltmistir. Celile Denizi, altindaki tuzlu su akintilari ve ustten baski yapan tatli su yuzunden geri donussuz bir asiri tuzlanma tehlikesinde." Gidon Bromberg'in de bana soyledigi gibi, ufak ulkeler, kisitli kaynaklar, ulkeler ve toplumlar arasinda cok az isbirligi. Doga bizim adimiza faturayi oduyor.

Sabat oldugu icin dukkanlarin cogu kapali, sehir sakin, sessiz, ve toplu tasima sikintilari harici benim bu sukunete bir itirazim zaten yok. Tiberias'ta cok da fazla vakit gecirmedik. Saat 2 civarlarinda Golan Tepeleri'ne dogru surup arabamizi, Kineret'e tepeden bakmak istedik. Gamla Dogal Parki'ni bulmamiz biraz vakit aldi, yol tabelasi oldukca ufak. Ne var ki vardigimizda parkin kapanmasina 5 dakika vardi, dolayisiyla kapidan ileri gidemedik, fakat yine de burada bir sure vakit gecirip, deli ruzgara karsi foto cekmeyi de bildik. Facebook'tan gorenler bilirler. Gamla sonrasina bir plan yapmamistik dolayisiyla Golan Tepeleri'nden Celile'ye dogru bakabilecegimiz, uygun bir nokta bulana kadar gezindik yollarda. Buldugumuz yerde, ruzgara ragmen buyuk bir keyifle, agzimiz acik manzaraya daldik. Gunes isiginin su uzerindeki hali goz yasartici.  

Ruzgar ve tum gun yurumek sonrasinda bitap dustuk, eve uzun bir yolumuz var. Aslinda tam olarak da planlanmis bir sey degildi fakat spiral gibi dolanarak asagi inen bir yolla Urdun sinirina vardik. Ben boyle cok viraj, boyle deli viraj gormedim, belki gordum ama babam caktirmadi bize, ama ilk kez ucurum kenarindan iki ulkeyi ayiran sinira dogru araba surdum. Timo mayin uyari tabelasi bulmanin hevesiyle arabayi durdurttu bana. Cikip manasizca foto cektik. Hala tek parcayiz zira akilli oldugumuz icin citin diger tarafina gecmedik. Sinirlarin uzerimde tuhaf bir etkisi var, havayollarini bu yuzden seviyor olabilirim. Sinirlar, kotu insanlar ulkeye girmesin diye var, bazen hapishane siniri olarak "kotu" insanlari toplumun geri kalanindan ayirmak icin var, kurallari, sahipligi vurgulamak, baskalarinin da topraga "sahip" olmasina saygi gostermek icin var. Bu sebeplerin hepsi saygi deger olmasa da. Sinir bir hak olarak goruluyor.

Hatirlanacagi gibi oglen yemegini evden getiren bir tek bendim, dolayisiyla ev arkadaslarimin yemek yemesi icin yol uzerindeki Bet Gabriel'de durakladik. Burasi bi rtiyatro, sanat galerisi, ve restoran. Yakinlarinda bir Lubnanli falafel yeri var, hep birlikte oraya gittik ki bizimkiler falafel yesin. Donus yolunda guzel istasyonlar buldum. Araba nufusunda uyumayan bir tek bendim galiba. Eve vardigimizda saat coktan 7 olmustu, kulaga erken gelmis olabilir fakat cok uzun bir gundu. Niye bu kadar uzun surdu bunu postalamam bilmem ama boyle iste. Persembe gunu, (yani aslinda dun) Gidon Bromberg'le Tel-Aviv'de bulusmak uzere sabahin korunde uyanmam gerekiyor. Yani bu da dun oluyor. Dunun nasil gectigini de bu aksam yazarim artik. Gunler, saatler iyice sasti nasilsa.

57.58. Gun: Surprizli Tel-Aviv, Cuma yine atelye

Saglam bir gecikme sonrasi zamani geri sariyorum biraz ve sanki yeni olmuslar gibi anlatmaya basliyorum. Vakit 10 ve 11 Subat Persembe ve Cuma. Her zamanki gibi makul bir uyku cekemedim, cunku normalden daha erken kalkmam gerektigini bildigimde tilkiden beter bir uyku cekiyorum. Bu hep boyleydi, ayni annem gibiyim, ertesi gun gecikmemem gereken bir sey varsa ve yeterince yorgun degilsem, uyumuyorum.

Cabucak anlatayim Persembe ve Cuma'yi. Doran'la koyun girisinde bulusmak icin sabahin 5'inde uyandim. Tel Aviv'e 7:30 gibi vardik, Gidon Bromberg'le bulusmaya bir saat var. Ben de dedim ki guzel bir sabah, elimde kahvem yuruye yuruye giderim bulusma yerine. Haritam da var zaten. Israil'e geldigimden beri adam akilli, guzel cekilmis bir kahve icemedim. Bu sabah aldigim da farkli degildi. Yagmur serpistirmeye basladi ama sorun degil. Yavas yavas bulusacagimizi dusundugum noktaya geldim ve Bromberg'i aradim. Bulusma saatine 10 dakika vardi, saatler 8:20'yi gosteriyordu. Bromberg'in sesi gergin geliyordu, coktan geldiklerini ve beni beklediklerini ama daha fazla bekleyemeyeceklerini zira trafigi tikadiklarini soyledi. Ha bir de yanlis bir yerde oldugumu, oraya gelmemin yuruyerek 15 dakika alacagini soyledi. Taksiyle 5 dakika olur dedimse de, bekleyemeyiz cok uzgunum dedi. Ben de tamam demek zorunda kaldim, agzim acik oyle bir durdum bir sure.Dizengoff Merkezi'ne dogru yurudum, belki guzel bir kahvalti ederim bari diye. Merkeze gelince almam gereken birkac sey oldugu aklima geldi, tatli bir kitapci/kafede kahve ve yumurta goturdum. Aslinda simd ihatirladim da, oldukca guzel bir kahveydi bu. Sut yaninda geldi, guzel cekilmis ve demlenmis bir kahve.
Dukkanlarin acilmasini beklerken kitap okudum.

Alisveris sonrasi biraz daha dolanayim derken deli gibi yagmur bastirdi. Spor ayakkabi ve semsiye eksikligi yuzunden bir binanin altinda bir saatten fazla bekledim ama baktim olmayacak yuru ya Aylin dedim ve Rothchild Caddesi'ne kadar kostum, yurudum. Bir kafe buldum, oglen yemegi, biraz daha kahve ve isinma islemi sonrasi, Doran'la konustum ve 4:30 gibi is yeri onunde bulusma karari aldik. Koye birlikte donecegiz. Yolda guzel guzel sohbet ettik, Doran'a kisa sureli kullanmak icin bisiklet bulmaya calistigimi soyledigimde, karisinin hamile oldugunu ve onun bisikletini gidene kadar kullanabilecegimi soyledi. Sahane! Koye doner donmez bisikleti aldim. Vitesde bir sorun var, bir de on tekeri degistirmem lazim ama Ahlan'da varmis gerekli seyler. FOEME gezisine katilamadigim icin cok uzgunum ama Gidon Bromberg'e yazdim, bir sonraki ne zamansa katilmak istedigimi soyledim. Bir dahaki sefere isi sansa birakmayacagim.

Cuma cok da ozel degildi, bir suru atelye calismasi, bir tane gazeteciler icin, bir tane de Yahudi ve Arap lise ogrencileri icin. Misir olaylarinin ogrencilerin algi ve tepkilerini nasil etkiledigini cok merak ediyorum. Bu calismanin organizatorlerinden Maysoon'la konusacagim yakinda. 

Wednesday, February 2, 2011

48-50. Gun: Pazartesi, Sali, Carsamba, Misir, Yesil Kurgaba, Kara Bocek, Yemen

Pazartesi'ye dair kayda deger bir sey yok aslinda, yorgunluk harici. Guzel bir yorgunluk tabii. Sali Avrupa Birligi raporunu artik bitirmek icin ugrastim, ve aslen bitti de. 10 Subat'ta Gidon Bromberg'le Iyi Su Komsulari projesi icin Kudus'e gitme konusunda da okuldan izin kopardim. Guzel olacak.

Cuma'dan beri neredeyse durmaksizin yagmur yagiyor. Bu da bizim gonulluler evini etrafimizdaki vahsi doga mahlukatlari icin ideal siginak yapti tabii. Pazartesi gunu, sipsirin, minik bir yesil agac kurbagasi evimize girdi. Sali gunune kadar masanin altindan cikmak istemedi. Incitmek istemedigimiz icin dokunmadik. Sali gunu, son derece basarili, bariscil ve de cesur bir kurtarma operasyonuyla kurbagayi hem kedilerden korudum, hem de bahcenin guvenli bir tarafina yonlendirmeyi basardim. Ardindan siyah kocaman bir bocek kardesi, diger bocek arkadaslarina bir daha buraya gelmemelerinin onlar icin daha iyi olacagi mesajiyla dogaya geri yolladim. 

Bir yandan Misir'in durumu. Hemen yani basimizda. Ve hatta etrafimizdaki hemen hemen butun ulkelerde bir hareketlenme var. Misir'da halk onlarca yildiz devam eden otokrasinin artik bitmesini talep ediyor, ardindan gelebilecekler uzerinde ciddi endiseler tasiyor olmalarina ragmen neredeyse tum dunyanin hevesle destek verdigi bir isyan. Seksenlerinde bir Mubarek nihayet halkla pazarliga oturmaya debeleniyor. Komsu ulkeler Misir'da olabilecek seylerin kendilerine olasi etkileri konusunda tetikte bekliyorlar; simdilik hakim olan Misir'in gelecegine dair simdilik hakim olan belirsizlik onlar icin potansiyel bir tehdit. Bu komsulara Arap ulkeleri de dahil ediyorum. Yemen'in Ali Abdullah Saleh'i yok yok ben tekrar secime gitmeyecegim, serbest secim olsun, ogluma da vermiyorum tahtimi, ulkeyi isyana goturmeye luzum yok dedi. Suriye'nin akil almaz derecede sevimsiz ve yuzsuz Assad'i, Israil ve Amerika'yla iliski kurmayi reddetigim icin halkimla benim aramda diger Arap liderler gibi kirginlik yok diyebiliyor ama reform yaparim da diyor. Assad'in yuzsuzlugu, reform artik gerekli bak halki dinlemek lazim demesinde ayyuka cikiyor artik. Sen yillarca halkini sindir, muhalefeti hapishanelere tik, sana karsi dusunceyi yasakla, kadinlara, azinliklara kopek gibi davran, Misir'da halk ayaklaninca, ileri goruslu bir lidermis gibi bir de utanmadan Misir halkini destekler mesajlar ver.. Akla sigmaz bir yuzsuzluk ornegisin Assad, saygiyla egiliyorum onunde. Kardesin Erdogan da senin yolundan mi gidiyor meraktayim.

Neyse, Amerika da Misir'la iliskilerini yeniden gozden gecirmekle ve ihtimalleri degerlendirmekle, Mubarek'e artik daha fazla yok canim diktator falan degildir dememekle mesguldur. Musluman Kardesligi mudahalesinin / desteginin sonuclarini da merak etmekteyim. ElBaradei'ye ve protestoculara destek veriyorlar. Bugunun bir diger onemli gelismesiyle Mubarek taraftari bir grubun, hukumet karsiti protestocularla catismasi. Halkin ikiye bolunmesi, devrim geliyor diye sevinc nidalari atan ama ne olacak acaba, kim lider gosterilmeli diye hic dusunmeden romantik hulyalara dalanlari bir kendine getirdi galiba.
EmBaradei, Amerika ve MK iliskileri daha da kritik bir oneme sahip artik galiba. Sokaktaki insanlar MK dahil muhalefetten kurulacak bir ulusal cepheye kucak acmis gibi. Mubarek'i dort bir yandan liderler tekrar adayligin koymasin diye durtmekte, Obama dahil. O da koymayacagim dedi zaten sonunda. 

Bu olanlar bence devrim falan degil. Fakat bu Misirlilarin, vatandaslarina seslerini duyurmalari icin baska  verimli ve ise yarar bir demokratik aparat vermeyen bir sistemin degismesini talep eden halkin degisim talebi. Sivil toplum, bu anlamda demokratik katilimin onemli araclarindanken ve Misir'da surusune bereket olmalarina ragmen gucsuz kalmis olmalari merak konusu. Bu anlamda, sozum ona non-governmental, yani hukumete bagli olmayan (hukumetten bagimsiz olmasi gereken ama cogunlukla olamayan) orgutlerin Misir'daki dogasi, eylemleri ve hukumetle iliskileri, ve son olarak da Misir'da bir demokrasi olusmasinda olasi katkilari tartisma konusu. Bununla ilgili cok ilginc, 2008 yilinda yazilmis akademik bir makale elime gecti. Halkin politik gucu konusunda bugunun gelebilecegini tahmin edememis olsa da, sivil toplum orgutleri uzerine enteresan tespitleri var. Islami sivil toplum orgutleri ile politik orgutler arasinda daglar kadar fark var. Toplumdaki etkinlikleri ve aldiklari finansal destekler de simdiki duruma onemli gondermelerde bulunuyor:


Mubarek zarifce, artik onu icermeyecek bir hukumete gecisi baslatsa, en iyisini yapacak. Halk onu Eylul'e kadar tutar mi orada mechul. Yemenli A.A. Saleh gibi otoritesinden feragat edip halki demokrasiye tasidi diye tarihe gecmek icin kendi pisligini temizlemeye calisirsa ne ala. Fakat Mubarek'in baskanliga devam edip daha ilimli bir yonetime gececegini beklemek de ayiptir Misirlilar'a artik. Sivil toplum orgutleri etkin degil, ve ulkede ciddi bir Islami akim var, fakat yine de Misir, Iran gibi olacak demek icin cok ama cok erken diye dusunmekteyim.

Hayirli gecelerrrrrr...

Monday, January 31, 2011

47. Gun: Yeniden Tel-Aviv...

Simdiden 47 gun oldu, inanilmaz. Zaman su gibi dogru. Bunu da demisken, bu Pazar, yani dun enfes ve dolu dolu gecti. Tum gunlerimin boyle olmasini dilemistim heyhat!

Erkenden uyandim Pazar gunu, fakat iyi bir uykuk cekemedim kafamda istem disi Pazar gununu planladim. Zihnimin bana boylesi bir iskenceyi neden cektirdigini bilmiyorum ama genetik bir sorun oldugundan supheliyim. Annemin genel uykusuzluk sebebidir kendisi. Niye uyuyamadin anne? "Ya aklima bir sey takildi..." Genetik olmasi kuvvetle muhtemel. Neyse, uykuda kusursuzca planlanmis bir gun oldugu icin cabucak ve motomot sabah yolculuga dair islerimi bitirdim ve ilkokula gelen okul servislerinden biriyle Ramla'ya dogru yola ciktim. Soforun adi Faiz. Beni Ramla yakinindaki Lod'a birakacagina soz verdi. Ramla istasyonu calismiyor malum. Dedim bizde faizin anlami budur, dedi olur mu gunah, faiz Arapca'da cennetlik demek. Veya oyle bir sey. Yol boyu yagmur, keyifli bor sohbet derken Ramla'da Faiz dedi ki "Bak 4 saniye icinde cok sasirabilirsin." Hayirdir derken bizimki camin onune pendik kadikoy diyen minibus levhalari gibi tabii Ibranice bir sey takti. Aninda sanki atmosfer okul servisinden minibuse donustu! Faiz koltuk dosemeleriyle ayni kadife cicekli kumasla kapli minik cekmecesinden bir kese dolusu bozuklugu cekmecenin uzerindeki cukur bolume bosaltiverdi. O anda bunu bilmis gibi yoldan biri elini kaldirdi, bizi durdurdu. Faiz dolmus soforu oldu. Onde oturdugum icin sol ve sag omuzdan epeyce durtuldum parayi sofore uzatmam icin. Tabii isin bir de para ustunu geri gondermecesi var. Orta Dogu. Neyse, dolmus yolculari arasinda boyle isbirlikleri, dayanismalar malum bilinir, birbirlerine olabildigince kibarlar tabii. Otobus ve trene binen ve inenler gibi degiller. Insanlarin, ozellikle de benim gibi cabuk nem kapan, uyuz olanlar icin goze batar oranda kabaliklari var. Her neyse, sehre gelir gelmez hemen hostelime gittim. Hayarkon 48. Nefis. Akdeniz'e sifir. Buyrun oda balkonundan manzara:


Gidon Bromberg'le gorusmem oglen 1'de ve Tel Aviv buyuk bir sehir degil kesinlikle fakat randevuya gecikmektense Friends of the Earth ME (Orta Dogu Dunya Doslari diye Marsca bir ceviri yaptim) civarinda dolanmayi tercih ederim. Odaya yerlestim ve bir saat icinde yola koyuldum. Hayarkon caddesine inen Allenby caddesi uzerinde istemedigin kadar fotografci var, sehre ilk geldigimde caresizce aranmis bir tane bile bulamamistim. Bir tane sahane antika fotograf makinesi dukkani, bir de eski antik fotolar satan ve sergileyen, belli ki babadan kalma koleksiyoner birilerine ait bir baska dukkan. Kameraci kapali, fotocu acikti ama benim vaktim yoktu, iceri dalamadim. Adres not edildi, bir dahaki sefere bakilacak iceri. Kapidan gorebildigim, pek cok 1. ve 2. dalga siyonistlerin fotolari, aralarda Araplar ve Yahudiler konseptli bir seyler. Ilginc malzemeler ve hikayeler cikacaktir eminim. Ve fakat bir de yasli, uzun beyaz sakalli, ince yuvarlak tel gozluklu ve guleryuzlu bir Yahudi'nin ve oglunun islettigi, eski mi eski bir tip matbaa da yol ustundeydi. Icerisi mis gibi kagit ve uhu kokuyordu, yol sorma bahanesiyle daliverdim. Cok merkezi  bir yerde oldugumdan, Dunya Dostlari'nin ofisinin bulundugu eski otobus gari bolgesine 15 dakikada variverdim. Randevuya 35 dakika var diye dolanayim dedim mahalleyi. Eski gar denen yer, rengi turuncuya kacmis, terk edilmis, yikik dokuk binalardan olusan bir arazi. Biraz daha yuruyunce trafige kapali carsimsi bir alana geldim. Cogunlukla siyah Yahudiler ve/veya siyah gocmenlerin bulundugu bir mahalle. Adim basi bul karayi al parayi oynatiyolar, veya 3 kapali bardagi el cabukluguyla masada oraya buraya kaciran eller, gosteriyi izleyenlerin dikkatine ve cuzdanlarina meydan okuyor. Dukkanlar fazla is yapiyora benzemiyor. Arada beyaz Yahudi tuccarlar da var, dukkan sahibi. 

Devam edelim. Gorusme sahane gecti; hepi topu bir saatimiz vardi fakat bi suru seyden konusma firsatimiz oldu. Genel anlamda bolgedeki cevre krizleri, cevre korumasinin faydalarinin niceligi, Israil'deki Cevre Bakanligi ile her iki tarafin su otoriteleri, Good Water Neighbor (yani Iyi Su Komsulari) Projesi, sinirlar sinir otesi isbirliginin politik karmasaya etkisi, kirlilik problemini cozmekte hukumetlerin nicin basarisiz olduklari, Filistin Su Sektoru onundeki engeller ve kisitlamalar, Israil'in, Filistin Otoritesi ve Su Otoritesi'nin sorumluluklari, Israil'de suyun ozellestirilmesi, Turkiye ile gecmisteki calismalari ve Turkiye Israil iliskileri konustugumuz konu basliklari. Simdi roportajin desifresiyle mesgulum, bitince Turkce'ye de cevirecegim ve burada da yayinlamis olacagim. Bu arada Turkiye'den bahsederken ortaya cikti ki daha once Tema'yla bir isbirlikleri olmus. Eski baskani benim amcamdir deyince cok sasirdi. FOEME Uluslararasi Danisman Komitesi genel sekreteri Robert T. Cole da bize katildi. cok sevimli bir adam. Baglantida kalacagiz diye sozlestik. 

Sohbetimiz sirasinda Gidon Bromberg bu ay icinde Bati ve Dogu Kudus arasinda baslattiklari yeni Iyi Su Komsusu projesinden bahsetti. Subat'in 10'unda projeye dahil bolgeleri gezilerinde onlara ben de katilacagim. Harika degil mi? Univesity of Miami'deki Uluslararasi Medya Merkezi'ne Kudus projesiyle ilgili onerimi yazmaya basliyorum. Bu su projesi ozellikle cok guzel bir hikaye. Iyi Komsu, enfes ve sonuclari kimsenin inkar edemeyecegi kadar elle tutulur seyler. Pek cok basari hikayesi var 10 yili askin bir suredir devam eden projenin. Dunyanin baska bolgelerinde de ornek alinmaya baslanmis, mesela Bosna'da baslatilmis. Ingilizce'sine bakarim diyen icin goz atmaya deger bir link:

Gorusmeden sonra Miami'de tanistigim Israilli film ogrencisi/hocasi Pablo Utin'le bulustum. Eski otobus duragindan Dizengoff Merkezi'ne, Rothchild Caddesi uzerinden King George'a kadar enfes bir rotada yurudum. Tel-Aviv'in ozellikle de bu bolgesi Istanbul'a cok ama cok benziyor. Ne garip. Pablo'yla 2'den sonra bulustugumuzda benim karnim zil caliyordu, dolayisiyla beni buraya geldigimden beri yedigim en iyi falafelin mekaniyla tanistirdi Pablo. Aslinda yedigim seyin adi sabih, Irak'a has bir seymis. Bildigin pide ekmeginin icine bol tahin (tatli degil), falafel, kozlenmis patlican, salata ve dogranmis rafadan yumurta. ACAYIP guzel bir sey. Ustelik de cok ucuz, sadece 12 Sekel. Sehir ahalisinden birinin goturecegi yer de kotu olmaz zaten. Neyse, pek cok seyden konustuk, buradaki projeleri, Israil'deki akademinin durumu, Miami'ye tasinma planlari, Neve Shalom'da yapacak oldugum Moving Image Lab Israil ayaginda benimle calismasi vs uzerine. Moving Image Lab icin Ajami filmini dusunduk. (http://en.wikipedia.org/wiki/Ajami_(film)) Benim aklima da iyice yatmaya basladi ne yalan soyleyeyim. Akademiye gelince. Hareketlenmis bir film sektorune ragmen anlasilan diger bolumlere gore universitelerdeki film bolumleri bir akademisyen icin cok da kariyer hayali kurduracak yerler degil. Cok az is imkani var ve eski hocalar canlari pahasina pozisyonlarina yapismislar. Yani gelen genc kadroya yer yok. Kolejimsi ama universite olmayan okullarin film bolumleri var, istersen oralarda ders anlatiyorsun, veya ulkeyi dolanarak ayni dersi bir suru universitede ogretim gorevlisi olarak, kadro hayalleriyle anlatiyorsun. Bu arada prof olsan dahi, alacagin maas seni Tel-Aviv'de yasatacak gibi degil. Uzucu ve aslen sasirtici. Gezici profesor fikri ise ilginc.

Enfes bir oglen yemeginin ardinan Pablo beni kuaforune goturdu. Sacimi kestirmem lazimdi. Pablo'nun tipik Israilli kuafor diye tanittigi mekana giderken yolda Rabin Meydani'ndan gectik. 1995'de Yitzhak Rabin'in olduruldugu meydan. Cinayetin islendigi mahalde yere cakili yuvarlak metaller var. Rabin, suikastci ve Rabin'in guvenlik gorevlilerinin olay sirasindaki yerlerini gosteren noktalar. Suikastci ile Rabin arasindaki kol boyundan kisa mesafeyi fark edince olayin gerceklesmis olmasi cok inanilmaz geliyor. Asagida bu metal isaretler ve suikastin bozuk bir goruntusu var:

Took this photo and the caption from somebody else's blog post: "The circle closest to you is where Yitzhak Rabin was standing when he was murdered.  The one directly behind it, looking forward, is where the assassin stood.  ALL the other circles are security people's positions."


Pablo'nun anlattigi gibi gayet sevimli bir kuafor sacimi kesen ve ismini hatirlamadigim kisi. Minicik bir dukkan, iki kuafor. Sac kesimi bence guzel oldu, simdiden iki kisi Nikita'ya benzetti bile. ;) Guzel bir sohbet oldu. Kuafor en az benim kadar konuskan, ustune misafirperver. Sohbet konularindan biri de Israil'de askerligin zorunlu olup olmamasi gerektigi. Sean'la hemen her aksam bazen saatlerce tartistigimiz politik konulardan biri. Ben zorunlu olmamali, o olmali diyor. Biz de benim olabildigince cok kisiye bu soruyu yonlendirmeme karar verdik. Kuafor ilk orneklemim. :) Ona gore askerlik zorunlu olmali ama yalnizca 6 veya 8 ayligina. Bunun haricinde isteyenler 3 yillik icin gonullu olabilirler. Boylece her askere alinanin 3 yil hizmet vermesi ve ordunun %30'unun hicbir sey yapmadan bu sureyi gecirmesinin verdigi maddi zarar olmayacak, ordu hala guclu, askerler her daim bir saldiriya hazir olacaklar. Neyse. Boyle. Pablo'yla tekrar gorusecegiz ve film gosterimi detaylarini konusacagiz.

Hostel'e kostur kostur gidip, uzerimi degistirip, hemen Suzanne Dellal'deki GAGA dersine gitmem gerekiyordu. Hostel'de cogunlukla Amerika'dan gelmis insanlarla tanistim. Yuruyecektim ama gecikmeyi  goze alamadigim icin minibuse bindim. Buraya ilk geldigimde ana binadan gecip diger taraftaki avluya ve bahceye gecmemistim. Cok guzel bir gece ve isiklandirmayla eski dans merkezi binasi cok guzel gorunuyor. Iceride muhtemelen 20 veya biraz daha fazla kisi var. Ders oncesi hoca beni ve diger yeni ogrenciyi kenara cekti. Bilgi vermek amacli olacagi soylenmisti. Soyledigi tek sey "Dersin sonuna kadar durmayin, yavaslayabilirsiniz ama durmak yok." Dersi simdiden sevdim. Etrafta bunca insan varken bedenimin tuhaf hareketler yapip kendini salmasina alismam birkac dakika aldi sadece. Sonrasi buyuk keyif ve cok iyi bir idman. Onu karsilastiracak birini henuz taniyor olsam da bence gaga hocasi gayet basariliydi. Komutlarinin cogunun spontane oldugunu hissettim. Bu gecenin konsepti ates toplari. Komutlar "ayak kemikleriniz yok, ayaklariniz oyle yumusak ki her yone kivirabilirsiniz onlari", "zemin cok cok sicak, yaniyor!", "hayir, aslinda yanan ayaklariniz, iclerinde minik ates toplari var," "ates toplari dizlerin arkasinda, yok simdi yine ayakta", "kaburgalarin icinde, koltuk altinda, armak uclarinda, dirsekler daire ciziyor one arkaya, bedeninde deprem oluyor, ates toplari kalcalarda", "kurek kemigi bedenden kopmak istiyor", "dizler yapisik ama legen kemiginde kocaman bir ates topu var," gibi gibi. Bir bucuk saat bu devam etti, surekli hareket, bir biri uzerine eklenen hareketler. Enfes bir idman sonrasi hostele geri yurumek istedim, deniz havasinin da keyfini cikarmak icin. Aslinda ruzgar da var, fakat usuten bir ruzgar degil, oynuyor seninle sanki, dikkatli ama kuvvetli carpiyor.

Aksam artik 8 bucuk civari. Yolda bakkaldan yogurt ve muz aldim. Odaya cikip biraz bir seyler okuyup hemen yataga girdim. Sabah 6'da uyanip erkenden Neve Shalom'a donmem lazim. Parti canavari insanlar bir sure rahat vermedi ama bir sure sonra deniz sesine dala dala kendimden gectim. Pazar gunu de bitiverdi.

Saturday, January 29, 2011

41-46: Haftalik Rapor

Pazartesi'den bugune (Cumartesi)

Butun hafta AB raporu, konferans raporu ve benim FOTEME gorusmem uzerinde calismakla gecti. Pek cok atolye calismasi da vardi; akil hataliklari uzmanlari, lise ogrencileri, facilitatorler, cevreciler...Persembe gunu Mavi Marmara olayindan sonra yola cikan Israilli gemide bulunan adamla nihayet konusma firsati buldum. Oldukca kisa bir konusmaydu cunku toplantiya geri donmesi gerekti. Ama ogrendigim kadariyla geminin kaptani oymus. Yakin zamanda konusmak uzere sozlestik, muhtelemen bir sonraki toplanti gunu olan Persembe.

Gecen Sali Timo ve Julia'yla Joseph Emanuel'i hastanede ziyarete gittim. Joseph bu kez bana bir suru soru sordu, egitimim, ne yapmak istedigim, burada ne yaptigim ve tabii ki koyden dedikodular. Bir saat kadar kaldik orada, sonra Joseph dinlensin diye vedalasip yanindan ayrildik. Kudus'te hava her zamanki gibi serindi ama guzel bir gun oldu. Eski sehir yakinlarinda dolandik, yemeklik eksiklerimiz vardi onu tamamladik, ucuzundan bir su isiticisi bulduk mutfak icin. Fakat otobusleri karistirinca eve donusumuz gecikti. Yolda yine dusundum, bu sehir aslinda cok cok guzel bir sehir olabilir, gosterisli, sasaali degil ama bakimli, sade ve zarif. Ozellikle de barlarin ve antikacilarin oldugu sokaklar ve eski sehrin turistik bolumleri bakimli. Belediyenin sehirdeki eski ve tarihi binalari nicin restore etmedigini, sehrin gobeginde veya etrafinda yakin zamanlarda insa edilmis acayip cirkin, kocaman tas apartmanlara nicin izin verdigini anlayamiyorum. Temizlikse ayri bir konu. Cogu dindar sehir sakinleri ve belediye coplerini tenekelere veya sokaga atma konusunda cok dusunmuyora benziyor. Bu durum beni sehri daha cok gezmeye ve kesfetmeye tesvik ediyor, evet.

Bu hafta verimli bir idman haftasi olamadi, dun haric. Dun nihayet spor salonunda idman yaptim. Iki saatin uzerinde hem de. Iceri girip stall bar'i, tirmanma iplerini ve jimnasik matlarini gorunce agzim kulaklarima vardi tabii ki. Zemin de kaygan degil, capoeira calismak icin son derece uygun, kocaman bir salon. Salona karanlikta gitmek biraz urkutucuydu, itiraf ediyorum. Mekan Baris Okulu yolunda, aksam 6'dan sonra cok az insanin gectigi bir yol burasi. Giris, iki bina arasindaki daracik agaclikli bir yoldan, cok az isik fakat birini soymak icin cok firsat var gibi. Gecen gece Okul'a bir hirsiz girmeye calistigi icin muhtemelen gergindim. Fakat tuhaf kilidi sabirla acmayi basardim (elbette isim bittikten sonra kapiyi ayni basariyla ve ceviklikle kilitledim.) Gerisi, oldukca keyifli ve tatmin edici bir idman.

Cuma gunu cevreciler atolye calismasinin ilk gunuydu. Bu calismanin bir parcasi olarak Kudus'ten bir sosyoloji profesoru Cevreci Adalet konulu bir ders verdi. Tum konusma elbette Ibranice'ydi ama bazi slaytlar Ingilizce olunca az da olsa konu basliklarini anlayabildim. Tabii Nava'nin kisa sureli simultane tercumesi de faydali olmadi degil. Bu konuyla ilgili biraz okuma yapip yarinki Gidon Bromberg gorusmesinde belki ilgili bir soru sorabilirim. Bugun Cumartesi olduguna gore elimi cabuk tutmak gerekiyor. Ayrica bugunu Neve Shalom'da gecirip Tel Aviv'e yarin sabah gitmeye karar verdim. Belki yarin sabah Tel Aviv'e giden biri bile olur koyden. Malum yarin is gunu. Cumartesi aksamini orada gecirip hostel parasi vermenin hicbir alemi yok. Pazar gecesi zaten mecburen kalacagim. Odami simdiden ayirttim, Hayarkon48 Hostel'de, plaja bir dakika yuruyus mesafesinde :D Bakiniz su hostel: http://www.hayarkon48.com/index.asp?id=1

Pazar epey yogun olacak. Once Bromberg'le gorusme, sonra Miami'deyken tanistigim Israilli film hocasi ve doktora ogrencisi Pablo Utin'le bir kahve, belki baska arkadaslarla da bulusurum, plajda rahatlama, Suzanne Dellal'da gaga dersi, hemen ardindan Yafa'da capoeira dersi! Sonra muhtemelen harika bir uyku, erkenden kalkip trenle neve shalom'a geri donme.. Hah. Gaga nedir diyenler suraya bakabilir: http://www.danceinisrael.com/2010/04/announcing-the-gaga-intensive-2010/

Sunday, January 23, 2011

36-40. Gun: Ilk aydan ozetler


Ozetlerin ilk uc gunu oldukca kolay olacak aslinda. Zira kayda deger hicbir sey olmadi. Fakat Cuma ve Cumartesi, konferans yuzunden Baris Okulu epey kalabalikti. Tum  konusmalar Ibranice yapildi, dolayisiyla muhtesem bir konferansti ve cok sey ogrendim dersem yalan olur. Neyse ki yakinda Ibranice bir desifreyi ele gecirebilirsem, konferans icerigiyle ilgili daha fazla bilgiyi burada da paylasabilirim. Su kadarini soyleyebilirim ki, "Protestodan surekli aktivizme: mucadele icin guc yaratma" gibi cevrilebilecek konferansin ilk birkac paneli epey atesli ve enteresan gorunuyordu. Atesli demek aydinlatici veya yeni sonuclar geliyor demek de degil. Neyse, panelleri filme aldim, ses kaydi da yapildi, epeyce fotograf da cektim. Cuma gunku program oglen 3'den aksam 10'a kadar devam etti. benim okuldaki gunum tabii ki sabah 9'da basladi. Shabat hala benim hayatima isleyemiyor. Ancak ve ancak baska bir sehri ziyaret ediyorsam ise yariyorlar. Toplu tasimanin azligi veya bazi yerler ve saatlerdeki yoklugu hesaba katilmazsa tabii. 

Cuma gunku ilk paneli digerlerine gore daha cok merak ediyorum. Shalid, Sharon, Arafat, Abbas, Hamas gibi pek cok isim salonda ucustu. Bunlar anlayabildiklerim arasindaydi. Bildigim kadariyla temel mesele tarihten onemli olaylara gondermelerle ve bunlari yeniden gozden gecirmeyle mevcut durumun bir degerlendirmesini yapmakti. Ben de olduklari halde dogru kabul edilmis seylerle ilgili her iki taraftan da birbirinden farkli (veya fazlasiyla benzer) fikirleri duymaya gercekten de acim. Fikirlere, kucuk, buyuk detaylara, kisisel hikayelere, tarihe ve siyasi gelismelere yeni yaklasimlara, bunlari duymaya acim. Tum bunlara zihnen ve ahlaken ne kadar acigim onu henunz bilmiyorum. Ahlakimin sinirlari ne emin degilim? Bu nasil olculur, ahlakin siniri nedir onu da henuz bilmiyorum. 

Cuma ve Cumartesi konferans disinda bir sey yoktu. Cumartesi aksami guzelce bir idman yaptim. Omzum hala aciyor ama guclenmis oldugunu hissedebiliyorum. Gonullu evinin avlusunu temizledim yine. Yapraklardan vs. Timo'nun kiz arkadasi Julia geldi. O da Almanya'da capoeira yapiyormus. Belki bir ara  birlikte bir seyler yapariz. Gorecegiz. 

Kotu bir haber: Kedi yavrularindan bir tanesi, turuncu olani kayip. Bir haftadan fazla oldu artik, artik geri gelecegini sanmiyorum. Cakallar kapti diye supheleniyorum. Veya deli fisek bir araba altinda kaldi. Baska ne olabilir bilmiyorum. 

Bununla birlikte, bu hafta sonunun onemli kazanclarindan biri artik bir tripodum var. Yani aslinda tam olarak benim degil, fakat Howard, PR ofisine ait ve nadiren kullanilan bir tripod. Howard istedigim zaman kullanabilecegimi soyledi. Ozellikle de idman yaparken epeyce faydali olacaktir eminim. Umarim ki bu aksam okulun fuayesinde idman yapabilecegim, eger gec saat bir workshop yoksa. 

Pazar gunlerinin rahatligi da gercekten tatli geliyor. Dunyanin pek cok yerinde herkesin tatil olan Pazar'i yasadigini bilerek is haftasina baslamak sanki avantajli bir durum. Oyle geliyor veya. Avrupa Birligi raporu uzerinde biraz calistik bugun. Benim de Friends of the Earth roportaji icin calismaya baslamam gerek. Ayin 30'unda gorusmem var Tel Aviv'de. Kamera ve tripod da umarim ise yarayacaktir. Fakat gorusecegim kisiye kameradan henuz bahsetmedim. Bir email de onlara atmam lazim. Kamera kimi zaman umursanmayan, kimi zaman hevesle karsilanan, cogu zaman da buyuk rahatsizlik veren bir detay.