Thursday, February 17, 2011

59-64. Gun: Cumartesi'den harika Hayfa Persembesi'ne

12-17 Subat, 2011 C.tesi-Persembe

Persembe'den onceki gunler kiymetsiz ve hareketsiz demek yanlis olur tabii fakat Hayfa ziyareti hepsini bir anda siliverdi. Dolayisiyla Persembe'ye geliyorum hemen. O gun, idman studyosu Hacasa'da Ido Portal'i ziyaret ettim. Mekan ailesinin evinin alt kati, Akdeniz'e tepeden bakan cok guzel bir cadde uzerinde. Halim, Modi'in tren istasyonuna kadar goturdu beni, saat 17:40 civari. Oradan trenle Hayfa'ya gittim. Yaklasik 2 saatlik bir yol. Keyifli bir tren yolculuguydu, rahat. Yolcularin cogu IDF yani Israil Savunma Ordusu'nun genc askerleri. Karsimda da muhtelen yasi 18-20 arasi bir tanesi oturuyordu. Kulaginda I-Pod, Kansas'tan Dust in the Wind dinliyor. Lisedeki favori sarkilarimdan biri. Kent FM vs. Sarkinin duydugum kisminda sozler asagi yukari soyle: "Bosuna bekleme, bu dunya ve gokyuzunden gayri hicbir sey baki degil." Enteresan bir ceviri oldu tabii bu. Pek siirsel bir an tabii, cenesi avucuna dayali, gozleri uzaklara dalmis 19 yasinda bir asker. 

Yolculugun her safhasini planladigimi saniyordum fakat anlasilan toplu tasima sisteminin gecikmelerini hesaba katmamisim. Katsam da yapabilecegim bir sey yok gerci. En erken bu trenle gelebiliyordum ve tren gecikti. Tren gecikince istasyona gec vardi, istasyona gec varinca oradan binmem gereken otobus de kacti. Bu otobus, internet sitesine gore son otobus degil, fakat istasyon amiri neredeyse yemin edecek son otobusun 7:30'da kalktigina. Harika. Ders 8:30'da ve baska hicbir otobus yok, minibus de islemiyor o yone. Bunca yol gelip de otobus kacti diye derse gitmemek olmaz. Taksiye bindim. Hiristiyan bir Filistinli taksici. Super tatli, durust ve hos sohbet bir amca. Kizi da bir cesit muhendislik doktorasi yapmaktaymis, gururla onu anlatti. Hayfali'yim diyor ve sehrini cok seviyor. Sehrin genel Filistinli populasyonu ne durumda merak ediyorum. Zengin ve nezih bir sehir zira burasi. Fakir mahalleler var mi?

Ido'nun studyosuna 15 dakika erken vardim fakat mahalle "residential" yani mesela Etiler, Levent gibi, bakkal, market, kafe mafe yok oyle. Cadde ve mustakil evler var. Dolayisiyla bu 15 dakikayi gecirebilecegim bir yer yok. Ben de yavas yavas Hacasa'ya inen bahce merdivenlerinden indim. Hacasa tabelasini gorunce heyecan yaptim, yilllardir videolardan gormeye alisik oldugum tabela tam karsimda. Film setine girer gibiyim. Kapi buzlu, kalin bir cam. Icerisin gorunmuyor fakat hareket eden bedenlerin bir nevi golgelerini gorebiliyorum. Kapiyi tikladim, iceriden kalin bir erkek sesi yanitladi. "Maze!" Ses Ido'nun, tanidim. Nasil cevaplamam gerektigini bilmedigim icin, tahmin yuruttum. Herhalde "Mesguluz, simdi git 15 dakika sonra gel," gibi bir sey dedi diye dusundum. Dolayisiyla geri adim attim. Yine bagirdi ses, "Maze!" Bu kez de "Sana girebilirsin dedim!" dedigine karar verdim. Yaklasip kapi tokmagini ittirdim, kapi kilitliydi. "MA-ZE!?" (Dogru mu telafuz ediyorum emin degilim ama boyle bir sey dedi.) Iyice deli bir yukseklikte bagirdi bu kez. Eh, ben de kapiya iyice yaklasip "Maze ne demek bilmiyorum ben," dedim kisik sesle. Ido kikirdayarak acti kapiyi. Ogrencilerinden biri sanmis beni, kafaya aliyormus. Gecenin hikayesi oldu tabii bu, herkese anlattik, guzel ilk karsilasma hikayesi. Odelia ve Ido'yla digerleri gelene kadar sohbet etme sansim oldu. Odelia Ido'nun asistani, super yetenekli bir kiz, 24 yasinda. Acayip kuvvetli bir kiz, yapabildigi seyler oldukca etkileyici ve cok iyi bir koc. Hacasa'nin icini gormek superdi, dedigim gibi film seti ziyaret eder gibiydim. Her bir kosesini taniyorum, Ido yillardir ozel idman programlarini buradan gosteriyor, her bir noktada farkli bir egzersiz videosunu internette takipcileriyle paylasti. Simdi burada olmak cok guzel bir duygu. Ido ve Odelia'yi cok sevdim. Ikisi de son derece  nazik, sakaci ve birlikte idman yapmasi keyifli sporcular. Ben dahil 5 kisilik oldukca ufak bir gruptuk. Aramizda Ido'nun annesi de vardi. Bir de annesinin yakin bir arkadasi. Adamcagiz ziyarete gelmis, Ido da bizimle spor yapmaya ikna etmis onu. Ido'nun annesi super-anne. Kadin 60 yasinda, iki sene once spor yapmaya baslamis, epey kilo vermis ve simdi gayet atletik gorunuyor. Gozumun onunde defalarca barfiks cekti! Bir de bana cok guzel ve atletik bir vucudum oldugunu soyledi. :) 

Tam 2.5 saatlik oldukca zorlu bir idmandi. Egzersizler kendi baslarina zor oldugundan degil fakat tekrar ve set sayilari talepkardi diyebilirim. 8 setten asagi bir sey yapmadik. En fazlasi da 12 setti. Detaylarina girmeyecegim idmanin zira Ido'nun olusturdugu ve para kazandigi alani internetten duyurmak etik olarak yanlis geliyor. Fakat idman sonuna dogru artik hissetmeye basladigim hamlik agrisini dikkate almayip her seyi olmasi gerektigi gibi yaptim. Kas veya eklem agrisi olmadigi icin memnun kaldim. Cesaret verici bir sey, demek ki omuz sakatligim iyilesiyor. Odelia harika bir koc, Ido digerleriyle ilgilenirken o yalnizca benim idmanimi takip etti. (Aslinda Sean'i bir koc olarak gordum hep fakat bu ilk kez tanistigim ve muhtemelen bunun icin belli bir ucret alan biriydi,) dolayisiyla belki de ilk kez bu tarz bir idmana katildigim icin boyle hissettim fakat disiplin duzeyi ve ilgi oldukca iyidi. Hem idman programi hem de kendi performansim uzerine not aliyordum fakat Odelia bunu gormeden once ozellikle not tutmami hatirlatti, bunu sart kosmalari guzel. Ayrica her bir kisiye ona ozel kronometre verildi. Ve Ido baskalariyla ilgileniyor olsa da, destek ve cesaret verici sozleriyle beni izledigini ve gozledigini bana hissettirdi. Kesinlikle bu yolculuga degdi. Idman bittiginde saat coktan gece 10:20 olmustu, dolayisiyla hostel'e gidip anahtari almam icin vakit kalmamisti. Tam o sirada Ido Hacasa'da kalmami onerdi. Iceride bir yatak odasi var. Gidip hemen temiz carsaf, havlu ve sabun getirdi bana. Eskiden burada yasarmis, yatak odasi ve banyo o yuzden var. Kitaplarini karistirma iznini de alinca harika oldu tabii. Uyumadan ve kollarim tamamen ise yaramaz hale gelmeden once hemen hepsine bakip notlar aldim. Ido Pazartesi Avrupa turuna basliyor. Bir daha ne zaman onunla idman yapabilirim bilmiyorum. Ama kesinlikle tekrar bir calismasina katilmak istiyorum.

Sabah 7:30 gibi uyandim, yatagi topladim, Ido'ya ve annesine bir tesekkur notu yazip bahce kapisindan ciktim. Bugun shabat olacak, gun batiminda yani, dolayisiyla oglen 2 civari sonrasi cogu sey islemeyecek. Deniz kenarina gitmem gerek. Karmel mahallesinde biraz dolandim, sehrin yuksek noktalarindan biri, enfes kent ve deniz manzarasi var. Cok guzel bir Akdeniz sehri burasi. Israil'de simdiye dek gordugum en temiz sehir ve kesinlikle favorim.  Insanlar da daha kibar. Daha az kabalik, tercih sebebi olabiliyor. Ve kesinlikle denizin olmadigi bir yerde asla uzun sure yasamak istemedigime karar verdim. Birkac saat yuruyus sonrasinda bedenim artik dinlenmek ve gunesin tadini cikarmak istedigi sinyallerini vermeye basladi. En az yaz mevsimi kadar yakici bir sicak var. Ayni otobus biletini birkac kez kullanabilecegin icin onume gelen birkac otobusle rastgele yerlere gittim, sehri gormek icin. Hayfa gercekten de guzel. Miami ve Istanbul karisimi bir yer. Veya ben boyle gordum, sevdigim iki sehrin birlesimi olsun istedim. Bilmem?

Sonunda Karmel tren istasyonuna gelip biletimi aldim once, ve deniz kenarina indim. Istasyon plaj kenarinda. Super guzel ve ucuz bir kafe bulup omlet ve kahve aldim kendime. Sirtimi gunes isitirken ben de kitabimi okudum. Sonra uyku bastirdi. Denize indim, bir plastik sandalye kapip ayaklarimi suya sokup, hem guneslendim hem de 1 saatten fazla uyudum. Benim gibi guneslenen bir suru insan var, mayolu ve kiyafetli. Yuzenler de var, bikinim yanimda olsa kesin yuzerdim de. Hava o kadar guzeldi.

Vakit dolunca trene bindim, kitabimi okuyup bir yandan da gunduz manzarasinin keyfini cikardim. Bir suru muz agaci var. Modi'in istasyonuna gelirken aklimda merkeze gidecek bir otobuse binip oradan birilerini aramak ve beni almalarini istemek geldi zira gunduz Howard'a ulasamamistim. Neyse ki Howard'a sonradan ulastim ve gelip beni istasyondan aldi. Butunuyle tukenmis durumdayim fakat harika bir yolculuk ve harika bir idmandi. Kollarim birkac gun daha islemeyecek.

Friday, February 11, 2011

51-56: Cumartesi'ye kadar ileri sarip, sonra Carsamba'da kalalim

Subat 3-6 Persembe-Carsamba

Persembe veya Cuma pek bir sey olmadi. Bunu soylemekten de yoruldum. Ama Amerika'daki profesorumle konusmama gore yakinda asil pesinde oldugum roportaji yapiyor olabilecegim. Her neyse, Misir ve civarindaki ulkelerde olanlari bitenleri takip ediyorum elbette, hatta bunun icin ayri bir giris uzerinde daha calisiyorum simdi. Turkce blog'u ihmal etmis oldugum icin cok daha mutlu degilim, Tiberias gezisi yazisini da epeyce geciktirdim tabii. Planlanmamis, surpriz bir yolculuktu bu. Ofiste bir seyler uzerinde calisiyorlen Timo iyi haberler vermek icin beni aradi. Ertesi gun, yani Cumartesi koy arabasini alip once Julia'yi Ben Gurion Havalimani'na birakacakmisiz. Araba kullanmak burada hep keyiflil oldu fakat bu kez araba bize ful depo veriliyor. Tum gun bize ait olacak, nereye istersek gidebilecegiz. Ful depo surpriz oldu elbette. Ufak bir ulke burasi, bir uctan bir uca bir gunde, ve gunu bitirmeden gidip gelebilirsin. Olu Deniz akla ilk gelen yer oldu fakat Tel-Aviv'in tersi yonunde oldugu icin bir sonraki geziye erteledik onu. Onceliklerimiz dolayisiyla kuzeye gitmeye karar verdik. Golan Tepeleri ve Tiberias mesela. Ve kuzeyde yol bizi baska nereye gotururse. :p

Ertesi gun oglen yemegim icin kendime hafif bir sandvic hazirladim, birkac elma ve muzu da yol icin yanima aldi. Parami bir sure daha cebimde tutmaya kararliyim. Havalimanina keyifli bir yolculuk oldu. Hava yagmurlu ve biraz soguk ama cok da umursamadik. Julia ayriliyor oldugu icin uzuldum, geziye katilmasi cok guzel olurdu. Ben Gurion sonrasi arabada ben, Timo, Leah ve Laila kaldik. Uc Alman ve bir Turk. Arabada bir harita vardi fakat tamamen Ibranice. Harita oldugunu anlamamizin tek sebebi, haritaya benziyor olmasiydi. Ama kadimlerin dedigi gibi, cok yasa I-phone ve gps ozelligi. Ve tabii Leila. 5 aydir Israil'de ve epeyce gezmis, gectigi yollari da hatirliyor! Araba otomatik olmasina ragmen surus cok keyifliydi. Arap istasyonlar dahil tum radyo kanallarini denedik, bolca kikirti, kahkaha, bol meyve ve sakalar. Tiberias'a varmamiz bir saati buldu. Guzeller guzeli, sakin Kineret yani Celile Denizi'nin kiyisinda eski bir kent Tiberias. Celile, Isa'nin yuzeyinde yurudugu soylenen deniz. Kent deniz seviyesinin 300 metre altinda, ogrendigimize gore dunya uzerindeki en alcakta bulunan kentlerden biridir. Belki de bu yuzden Tel-Aviv'deki havayla karsilastirildiginda sasirtici derecede sicakti. Roma Imparatoru Tiberius'un ardindan bu isin verilmis kente, Yahudilik'in kutsal sehirlerinden biri. Romalilar, Hacli Seferleri, Osmanlilar, Ingiliz Mandasi ve son olarak da Israil devleti egemenligine girmis. Ne yazik ki pek cok deprem, su baskini ve yagma sonunda goz alici tarihinden geriye fazla bir sey kalmamis. Osmanli hakimiyeti sirasinda sehrin Yahudi nufusu cogunlugu olusturuyora benziyor. Simdi de oyle. Sevgili arkadasim "wiki"ye gore de 1930lar'in sonlarina kadar Yahudi-Arap iliskileri cogunlukla iyimis, Ingiliz mandasinin Arap nufusu kentten tahliye etmesine kadar (nufusun neredeyse yarisi demek bu), o zamanin Yahudi askeri gucu Haganah dahi buna sasirmis.  Haganah ve Yahudi polisi, Yahudi yagmacilarin Arap mulklerine saldirmasini engellemeye calismislar ve fakat 1949'da cogunlugu Arap pek cok ev, dukkan yikilmis. Tiberias'la ilgili bir belgesel izledim ama detaylarini burada paylasabilmek icin bazi bolumlerini tekrar izlemek gerekebilir.

Her neyse, benim gozumde deniz ve okyanus herseyi guzellestiriyor, ve Celice cok ama cok guzel. Guzelligini ciddi sekilde tehdit eden cevresel sorunlara ragmen. Wiki diyor ki, "yukselen su talebi ve kuru gecen kis mevsimleri Celile'yi tehlikeye sokmus ve su seviyesini tehlikeli boyutlarda azaltmistir. Celile Denizi, altindaki tuzlu su akintilari ve ustten baski yapan tatli su yuzunden geri donussuz bir asiri tuzlanma tehlikesinde." Gidon Bromberg'in de bana soyledigi gibi, ufak ulkeler, kisitli kaynaklar, ulkeler ve toplumlar arasinda cok az isbirligi. Doga bizim adimiza faturayi oduyor.

Sabat oldugu icin dukkanlarin cogu kapali, sehir sakin, sessiz, ve toplu tasima sikintilari harici benim bu sukunete bir itirazim zaten yok. Tiberias'ta cok da fazla vakit gecirmedik. Saat 2 civarlarinda Golan Tepeleri'ne dogru surup arabamizi, Kineret'e tepeden bakmak istedik. Gamla Dogal Parki'ni bulmamiz biraz vakit aldi, yol tabelasi oldukca ufak. Ne var ki vardigimizda parkin kapanmasina 5 dakika vardi, dolayisiyla kapidan ileri gidemedik, fakat yine de burada bir sure vakit gecirip, deli ruzgara karsi foto cekmeyi de bildik. Facebook'tan gorenler bilirler. Gamla sonrasina bir plan yapmamistik dolayisiyla Golan Tepeleri'nden Celile'ye dogru bakabilecegimiz, uygun bir nokta bulana kadar gezindik yollarda. Buldugumuz yerde, ruzgara ragmen buyuk bir keyifle, agzimiz acik manzaraya daldik. Gunes isiginin su uzerindeki hali goz yasartici.  

Ruzgar ve tum gun yurumek sonrasinda bitap dustuk, eve uzun bir yolumuz var. Aslinda tam olarak da planlanmis bir sey degildi fakat spiral gibi dolanarak asagi inen bir yolla Urdun sinirina vardik. Ben boyle cok viraj, boyle deli viraj gormedim, belki gordum ama babam caktirmadi bize, ama ilk kez ucurum kenarindan iki ulkeyi ayiran sinira dogru araba surdum. Timo mayin uyari tabelasi bulmanin hevesiyle arabayi durdurttu bana. Cikip manasizca foto cektik. Hala tek parcayiz zira akilli oldugumuz icin citin diger tarafina gecmedik. Sinirlarin uzerimde tuhaf bir etkisi var, havayollarini bu yuzden seviyor olabilirim. Sinirlar, kotu insanlar ulkeye girmesin diye var, bazen hapishane siniri olarak "kotu" insanlari toplumun geri kalanindan ayirmak icin var, kurallari, sahipligi vurgulamak, baskalarinin da topraga "sahip" olmasina saygi gostermek icin var. Bu sebeplerin hepsi saygi deger olmasa da. Sinir bir hak olarak goruluyor.

Hatirlanacagi gibi oglen yemegini evden getiren bir tek bendim, dolayisiyla ev arkadaslarimin yemek yemesi icin yol uzerindeki Bet Gabriel'de durakladik. Burasi bi rtiyatro, sanat galerisi, ve restoran. Yakinlarinda bir Lubnanli falafel yeri var, hep birlikte oraya gittik ki bizimkiler falafel yesin. Donus yolunda guzel istasyonlar buldum. Araba nufusunda uyumayan bir tek bendim galiba. Eve vardigimizda saat coktan 7 olmustu, kulaga erken gelmis olabilir fakat cok uzun bir gundu. Niye bu kadar uzun surdu bunu postalamam bilmem ama boyle iste. Persembe gunu, (yani aslinda dun) Gidon Bromberg'le Tel-Aviv'de bulusmak uzere sabahin korunde uyanmam gerekiyor. Yani bu da dun oluyor. Dunun nasil gectigini de bu aksam yazarim artik. Gunler, saatler iyice sasti nasilsa.

57.58. Gun: Surprizli Tel-Aviv, Cuma yine atelye

Saglam bir gecikme sonrasi zamani geri sariyorum biraz ve sanki yeni olmuslar gibi anlatmaya basliyorum. Vakit 10 ve 11 Subat Persembe ve Cuma. Her zamanki gibi makul bir uyku cekemedim, cunku normalden daha erken kalkmam gerektigini bildigimde tilkiden beter bir uyku cekiyorum. Bu hep boyleydi, ayni annem gibiyim, ertesi gun gecikmemem gereken bir sey varsa ve yeterince yorgun degilsem, uyumuyorum.

Cabucak anlatayim Persembe ve Cuma'yi. Doran'la koyun girisinde bulusmak icin sabahin 5'inde uyandim. Tel Aviv'e 7:30 gibi vardik, Gidon Bromberg'le bulusmaya bir saat var. Ben de dedim ki guzel bir sabah, elimde kahvem yuruye yuruye giderim bulusma yerine. Haritam da var zaten. Israil'e geldigimden beri adam akilli, guzel cekilmis bir kahve icemedim. Bu sabah aldigim da farkli degildi. Yagmur serpistirmeye basladi ama sorun degil. Yavas yavas bulusacagimizi dusundugum noktaya geldim ve Bromberg'i aradim. Bulusma saatine 10 dakika vardi, saatler 8:20'yi gosteriyordu. Bromberg'in sesi gergin geliyordu, coktan geldiklerini ve beni beklediklerini ama daha fazla bekleyemeyeceklerini zira trafigi tikadiklarini soyledi. Ha bir de yanlis bir yerde oldugumu, oraya gelmemin yuruyerek 15 dakika alacagini soyledi. Taksiyle 5 dakika olur dedimse de, bekleyemeyiz cok uzgunum dedi. Ben de tamam demek zorunda kaldim, agzim acik oyle bir durdum bir sure.Dizengoff Merkezi'ne dogru yurudum, belki guzel bir kahvalti ederim bari diye. Merkeze gelince almam gereken birkac sey oldugu aklima geldi, tatli bir kitapci/kafede kahve ve yumurta goturdum. Aslinda simd ihatirladim da, oldukca guzel bir kahveydi bu. Sut yaninda geldi, guzel cekilmis ve demlenmis bir kahve.
Dukkanlarin acilmasini beklerken kitap okudum.

Alisveris sonrasi biraz daha dolanayim derken deli gibi yagmur bastirdi. Spor ayakkabi ve semsiye eksikligi yuzunden bir binanin altinda bir saatten fazla bekledim ama baktim olmayacak yuru ya Aylin dedim ve Rothchild Caddesi'ne kadar kostum, yurudum. Bir kafe buldum, oglen yemegi, biraz daha kahve ve isinma islemi sonrasi, Doran'la konustum ve 4:30 gibi is yeri onunde bulusma karari aldik. Koye birlikte donecegiz. Yolda guzel guzel sohbet ettik, Doran'a kisa sureli kullanmak icin bisiklet bulmaya calistigimi soyledigimde, karisinin hamile oldugunu ve onun bisikletini gidene kadar kullanabilecegimi soyledi. Sahane! Koye doner donmez bisikleti aldim. Vitesde bir sorun var, bir de on tekeri degistirmem lazim ama Ahlan'da varmis gerekli seyler. FOEME gezisine katilamadigim icin cok uzgunum ama Gidon Bromberg'e yazdim, bir sonraki ne zamansa katilmak istedigimi soyledim. Bir dahaki sefere isi sansa birakmayacagim.

Cuma cok da ozel degildi, bir suru atelye calismasi, bir tane gazeteciler icin, bir tane de Yahudi ve Arap lise ogrencileri icin. Misir olaylarinin ogrencilerin algi ve tepkilerini nasil etkiledigini cok merak ediyorum. Bu calismanin organizatorlerinden Maysoon'la konusacagim yakinda. 

Wednesday, February 2, 2011

48-50. Gun: Pazartesi, Sali, Carsamba, Misir, Yesil Kurgaba, Kara Bocek, Yemen

Pazartesi'ye dair kayda deger bir sey yok aslinda, yorgunluk harici. Guzel bir yorgunluk tabii. Sali Avrupa Birligi raporunu artik bitirmek icin ugrastim, ve aslen bitti de. 10 Subat'ta Gidon Bromberg'le Iyi Su Komsulari projesi icin Kudus'e gitme konusunda da okuldan izin kopardim. Guzel olacak.

Cuma'dan beri neredeyse durmaksizin yagmur yagiyor. Bu da bizim gonulluler evini etrafimizdaki vahsi doga mahlukatlari icin ideal siginak yapti tabii. Pazartesi gunu, sipsirin, minik bir yesil agac kurbagasi evimize girdi. Sali gunune kadar masanin altindan cikmak istemedi. Incitmek istemedigimiz icin dokunmadik. Sali gunu, son derece basarili, bariscil ve de cesur bir kurtarma operasyonuyla kurbagayi hem kedilerden korudum, hem de bahcenin guvenli bir tarafina yonlendirmeyi basardim. Ardindan siyah kocaman bir bocek kardesi, diger bocek arkadaslarina bir daha buraya gelmemelerinin onlar icin daha iyi olacagi mesajiyla dogaya geri yolladim. 

Bir yandan Misir'in durumu. Hemen yani basimizda. Ve hatta etrafimizdaki hemen hemen butun ulkelerde bir hareketlenme var. Misir'da halk onlarca yildiz devam eden otokrasinin artik bitmesini talep ediyor, ardindan gelebilecekler uzerinde ciddi endiseler tasiyor olmalarina ragmen neredeyse tum dunyanin hevesle destek verdigi bir isyan. Seksenlerinde bir Mubarek nihayet halkla pazarliga oturmaya debeleniyor. Komsu ulkeler Misir'da olabilecek seylerin kendilerine olasi etkileri konusunda tetikte bekliyorlar; simdilik hakim olan Misir'in gelecegine dair simdilik hakim olan belirsizlik onlar icin potansiyel bir tehdit. Bu komsulara Arap ulkeleri de dahil ediyorum. Yemen'in Ali Abdullah Saleh'i yok yok ben tekrar secime gitmeyecegim, serbest secim olsun, ogluma da vermiyorum tahtimi, ulkeyi isyana goturmeye luzum yok dedi. Suriye'nin akil almaz derecede sevimsiz ve yuzsuz Assad'i, Israil ve Amerika'yla iliski kurmayi reddetigim icin halkimla benim aramda diger Arap liderler gibi kirginlik yok diyebiliyor ama reform yaparim da diyor. Assad'in yuzsuzlugu, reform artik gerekli bak halki dinlemek lazim demesinde ayyuka cikiyor artik. Sen yillarca halkini sindir, muhalefeti hapishanelere tik, sana karsi dusunceyi yasakla, kadinlara, azinliklara kopek gibi davran, Misir'da halk ayaklaninca, ileri goruslu bir lidermis gibi bir de utanmadan Misir halkini destekler mesajlar ver.. Akla sigmaz bir yuzsuzluk ornegisin Assad, saygiyla egiliyorum onunde. Kardesin Erdogan da senin yolundan mi gidiyor meraktayim.

Neyse, Amerika da Misir'la iliskilerini yeniden gozden gecirmekle ve ihtimalleri degerlendirmekle, Mubarek'e artik daha fazla yok canim diktator falan degildir dememekle mesguldur. Musluman Kardesligi mudahalesinin / desteginin sonuclarini da merak etmekteyim. ElBaradei'ye ve protestoculara destek veriyorlar. Bugunun bir diger onemli gelismesiyle Mubarek taraftari bir grubun, hukumet karsiti protestocularla catismasi. Halkin ikiye bolunmesi, devrim geliyor diye sevinc nidalari atan ama ne olacak acaba, kim lider gosterilmeli diye hic dusunmeden romantik hulyalara dalanlari bir kendine getirdi galiba.
EmBaradei, Amerika ve MK iliskileri daha da kritik bir oneme sahip artik galiba. Sokaktaki insanlar MK dahil muhalefetten kurulacak bir ulusal cepheye kucak acmis gibi. Mubarek'i dort bir yandan liderler tekrar adayligin koymasin diye durtmekte, Obama dahil. O da koymayacagim dedi zaten sonunda. 

Bu olanlar bence devrim falan degil. Fakat bu Misirlilarin, vatandaslarina seslerini duyurmalari icin baska  verimli ve ise yarar bir demokratik aparat vermeyen bir sistemin degismesini talep eden halkin degisim talebi. Sivil toplum, bu anlamda demokratik katilimin onemli araclarindanken ve Misir'da surusune bereket olmalarina ragmen gucsuz kalmis olmalari merak konusu. Bu anlamda, sozum ona non-governmental, yani hukumete bagli olmayan (hukumetten bagimsiz olmasi gereken ama cogunlukla olamayan) orgutlerin Misir'daki dogasi, eylemleri ve hukumetle iliskileri, ve son olarak da Misir'da bir demokrasi olusmasinda olasi katkilari tartisma konusu. Bununla ilgili cok ilginc, 2008 yilinda yazilmis akademik bir makale elime gecti. Halkin politik gucu konusunda bugunun gelebilecegini tahmin edememis olsa da, sivil toplum orgutleri uzerine enteresan tespitleri var. Islami sivil toplum orgutleri ile politik orgutler arasinda daglar kadar fark var. Toplumdaki etkinlikleri ve aldiklari finansal destekler de simdiki duruma onemli gondermelerde bulunuyor:


Mubarek zarifce, artik onu icermeyecek bir hukumete gecisi baslatsa, en iyisini yapacak. Halk onu Eylul'e kadar tutar mi orada mechul. Yemenli A.A. Saleh gibi otoritesinden feragat edip halki demokrasiye tasidi diye tarihe gecmek icin kendi pisligini temizlemeye calisirsa ne ala. Fakat Mubarek'in baskanliga devam edip daha ilimli bir yonetime gececegini beklemek de ayiptir Misirlilar'a artik. Sivil toplum orgutleri etkin degil, ve ulkede ciddi bir Islami akim var, fakat yine de Misir, Iran gibi olacak demek icin cok ama cok erken diye dusunmekteyim.

Hayirli gecelerrrrrr...

Monday, January 31, 2011

47. Gun: Yeniden Tel-Aviv...

Simdiden 47 gun oldu, inanilmaz. Zaman su gibi dogru. Bunu da demisken, bu Pazar, yani dun enfes ve dolu dolu gecti. Tum gunlerimin boyle olmasini dilemistim heyhat!

Erkenden uyandim Pazar gunu, fakat iyi bir uykuk cekemedim kafamda istem disi Pazar gununu planladim. Zihnimin bana boylesi bir iskenceyi neden cektirdigini bilmiyorum ama genetik bir sorun oldugundan supheliyim. Annemin genel uykusuzluk sebebidir kendisi. Niye uyuyamadin anne? "Ya aklima bir sey takildi..." Genetik olmasi kuvvetle muhtemel. Neyse, uykuda kusursuzca planlanmis bir gun oldugu icin cabucak ve motomot sabah yolculuga dair islerimi bitirdim ve ilkokula gelen okul servislerinden biriyle Ramla'ya dogru yola ciktim. Soforun adi Faiz. Beni Ramla yakinindaki Lod'a birakacagina soz verdi. Ramla istasyonu calismiyor malum. Dedim bizde faizin anlami budur, dedi olur mu gunah, faiz Arapca'da cennetlik demek. Veya oyle bir sey. Yol boyu yagmur, keyifli bor sohbet derken Ramla'da Faiz dedi ki "Bak 4 saniye icinde cok sasirabilirsin." Hayirdir derken bizimki camin onune pendik kadikoy diyen minibus levhalari gibi tabii Ibranice bir sey takti. Aninda sanki atmosfer okul servisinden minibuse donustu! Faiz koltuk dosemeleriyle ayni kadife cicekli kumasla kapli minik cekmecesinden bir kese dolusu bozuklugu cekmecenin uzerindeki cukur bolume bosaltiverdi. O anda bunu bilmis gibi yoldan biri elini kaldirdi, bizi durdurdu. Faiz dolmus soforu oldu. Onde oturdugum icin sol ve sag omuzdan epeyce durtuldum parayi sofore uzatmam icin. Tabii isin bir de para ustunu geri gondermecesi var. Orta Dogu. Neyse, dolmus yolculari arasinda boyle isbirlikleri, dayanismalar malum bilinir, birbirlerine olabildigince kibarlar tabii. Otobus ve trene binen ve inenler gibi degiller. Insanlarin, ozellikle de benim gibi cabuk nem kapan, uyuz olanlar icin goze batar oranda kabaliklari var. Her neyse, sehre gelir gelmez hemen hostelime gittim. Hayarkon 48. Nefis. Akdeniz'e sifir. Buyrun oda balkonundan manzara:


Gidon Bromberg'le gorusmem oglen 1'de ve Tel Aviv buyuk bir sehir degil kesinlikle fakat randevuya gecikmektense Friends of the Earth ME (Orta Dogu Dunya Doslari diye Marsca bir ceviri yaptim) civarinda dolanmayi tercih ederim. Odaya yerlestim ve bir saat icinde yola koyuldum. Hayarkon caddesine inen Allenby caddesi uzerinde istemedigin kadar fotografci var, sehre ilk geldigimde caresizce aranmis bir tane bile bulamamistim. Bir tane sahane antika fotograf makinesi dukkani, bir de eski antik fotolar satan ve sergileyen, belli ki babadan kalma koleksiyoner birilerine ait bir baska dukkan. Kameraci kapali, fotocu acikti ama benim vaktim yoktu, iceri dalamadim. Adres not edildi, bir dahaki sefere bakilacak iceri. Kapidan gorebildigim, pek cok 1. ve 2. dalga siyonistlerin fotolari, aralarda Araplar ve Yahudiler konseptli bir seyler. Ilginc malzemeler ve hikayeler cikacaktir eminim. Ve fakat bir de yasli, uzun beyaz sakalli, ince yuvarlak tel gozluklu ve guleryuzlu bir Yahudi'nin ve oglunun islettigi, eski mi eski bir tip matbaa da yol ustundeydi. Icerisi mis gibi kagit ve uhu kokuyordu, yol sorma bahanesiyle daliverdim. Cok merkezi  bir yerde oldugumdan, Dunya Dostlari'nin ofisinin bulundugu eski otobus gari bolgesine 15 dakikada variverdim. Randevuya 35 dakika var diye dolanayim dedim mahalleyi. Eski gar denen yer, rengi turuncuya kacmis, terk edilmis, yikik dokuk binalardan olusan bir arazi. Biraz daha yuruyunce trafige kapali carsimsi bir alana geldim. Cogunlukla siyah Yahudiler ve/veya siyah gocmenlerin bulundugu bir mahalle. Adim basi bul karayi al parayi oynatiyolar, veya 3 kapali bardagi el cabukluguyla masada oraya buraya kaciran eller, gosteriyi izleyenlerin dikkatine ve cuzdanlarina meydan okuyor. Dukkanlar fazla is yapiyora benzemiyor. Arada beyaz Yahudi tuccarlar da var, dukkan sahibi. 

Devam edelim. Gorusme sahane gecti; hepi topu bir saatimiz vardi fakat bi suru seyden konusma firsatimiz oldu. Genel anlamda bolgedeki cevre krizleri, cevre korumasinin faydalarinin niceligi, Israil'deki Cevre Bakanligi ile her iki tarafin su otoriteleri, Good Water Neighbor (yani Iyi Su Komsulari) Projesi, sinirlar sinir otesi isbirliginin politik karmasaya etkisi, kirlilik problemini cozmekte hukumetlerin nicin basarisiz olduklari, Filistin Su Sektoru onundeki engeller ve kisitlamalar, Israil'in, Filistin Otoritesi ve Su Otoritesi'nin sorumluluklari, Israil'de suyun ozellestirilmesi, Turkiye ile gecmisteki calismalari ve Turkiye Israil iliskileri konustugumuz konu basliklari. Simdi roportajin desifresiyle mesgulum, bitince Turkce'ye de cevirecegim ve burada da yayinlamis olacagim. Bu arada Turkiye'den bahsederken ortaya cikti ki daha once Tema'yla bir isbirlikleri olmus. Eski baskani benim amcamdir deyince cok sasirdi. FOEME Uluslararasi Danisman Komitesi genel sekreteri Robert T. Cole da bize katildi. cok sevimli bir adam. Baglantida kalacagiz diye sozlestik. 

Sohbetimiz sirasinda Gidon Bromberg bu ay icinde Bati ve Dogu Kudus arasinda baslattiklari yeni Iyi Su Komsusu projesinden bahsetti. Subat'in 10'unda projeye dahil bolgeleri gezilerinde onlara ben de katilacagim. Harika degil mi? Univesity of Miami'deki Uluslararasi Medya Merkezi'ne Kudus projesiyle ilgili onerimi yazmaya basliyorum. Bu su projesi ozellikle cok guzel bir hikaye. Iyi Komsu, enfes ve sonuclari kimsenin inkar edemeyecegi kadar elle tutulur seyler. Pek cok basari hikayesi var 10 yili askin bir suredir devam eden projenin. Dunyanin baska bolgelerinde de ornek alinmaya baslanmis, mesela Bosna'da baslatilmis. Ingilizce'sine bakarim diyen icin goz atmaya deger bir link:

Gorusmeden sonra Miami'de tanistigim Israilli film ogrencisi/hocasi Pablo Utin'le bulustum. Eski otobus duragindan Dizengoff Merkezi'ne, Rothchild Caddesi uzerinden King George'a kadar enfes bir rotada yurudum. Tel-Aviv'in ozellikle de bu bolgesi Istanbul'a cok ama cok benziyor. Ne garip. Pablo'yla 2'den sonra bulustugumuzda benim karnim zil caliyordu, dolayisiyla beni buraya geldigimden beri yedigim en iyi falafelin mekaniyla tanistirdi Pablo. Aslinda yedigim seyin adi sabih, Irak'a has bir seymis. Bildigin pide ekmeginin icine bol tahin (tatli degil), falafel, kozlenmis patlican, salata ve dogranmis rafadan yumurta. ACAYIP guzel bir sey. Ustelik de cok ucuz, sadece 12 Sekel. Sehir ahalisinden birinin goturecegi yer de kotu olmaz zaten. Neyse, pek cok seyden konustuk, buradaki projeleri, Israil'deki akademinin durumu, Miami'ye tasinma planlari, Neve Shalom'da yapacak oldugum Moving Image Lab Israil ayaginda benimle calismasi vs uzerine. Moving Image Lab icin Ajami filmini dusunduk. (http://en.wikipedia.org/wiki/Ajami_(film)) Benim aklima da iyice yatmaya basladi ne yalan soyleyeyim. Akademiye gelince. Hareketlenmis bir film sektorune ragmen anlasilan diger bolumlere gore universitelerdeki film bolumleri bir akademisyen icin cok da kariyer hayali kurduracak yerler degil. Cok az is imkani var ve eski hocalar canlari pahasina pozisyonlarina yapismislar. Yani gelen genc kadroya yer yok. Kolejimsi ama universite olmayan okullarin film bolumleri var, istersen oralarda ders anlatiyorsun, veya ulkeyi dolanarak ayni dersi bir suru universitede ogretim gorevlisi olarak, kadro hayalleriyle anlatiyorsun. Bu arada prof olsan dahi, alacagin maas seni Tel-Aviv'de yasatacak gibi degil. Uzucu ve aslen sasirtici. Gezici profesor fikri ise ilginc.

Enfes bir oglen yemeginin ardinan Pablo beni kuaforune goturdu. Sacimi kestirmem lazimdi. Pablo'nun tipik Israilli kuafor diye tanittigi mekana giderken yolda Rabin Meydani'ndan gectik. 1995'de Yitzhak Rabin'in olduruldugu meydan. Cinayetin islendigi mahalde yere cakili yuvarlak metaller var. Rabin, suikastci ve Rabin'in guvenlik gorevlilerinin olay sirasindaki yerlerini gosteren noktalar. Suikastci ile Rabin arasindaki kol boyundan kisa mesafeyi fark edince olayin gerceklesmis olmasi cok inanilmaz geliyor. Asagida bu metal isaretler ve suikastin bozuk bir goruntusu var:

Took this photo and the caption from somebody else's blog post: "The circle closest to you is where Yitzhak Rabin was standing when he was murdered.  The one directly behind it, looking forward, is where the assassin stood.  ALL the other circles are security people's positions."


Pablo'nun anlattigi gibi gayet sevimli bir kuafor sacimi kesen ve ismini hatirlamadigim kisi. Minicik bir dukkan, iki kuafor. Sac kesimi bence guzel oldu, simdiden iki kisi Nikita'ya benzetti bile. ;) Guzel bir sohbet oldu. Kuafor en az benim kadar konuskan, ustune misafirperver. Sohbet konularindan biri de Israil'de askerligin zorunlu olup olmamasi gerektigi. Sean'la hemen her aksam bazen saatlerce tartistigimiz politik konulardan biri. Ben zorunlu olmamali, o olmali diyor. Biz de benim olabildigince cok kisiye bu soruyu yonlendirmeme karar verdik. Kuafor ilk orneklemim. :) Ona gore askerlik zorunlu olmali ama yalnizca 6 veya 8 ayligina. Bunun haricinde isteyenler 3 yillik icin gonullu olabilirler. Boylece her askere alinanin 3 yil hizmet vermesi ve ordunun %30'unun hicbir sey yapmadan bu sureyi gecirmesinin verdigi maddi zarar olmayacak, ordu hala guclu, askerler her daim bir saldiriya hazir olacaklar. Neyse. Boyle. Pablo'yla tekrar gorusecegiz ve film gosterimi detaylarini konusacagiz.

Hostel'e kostur kostur gidip, uzerimi degistirip, hemen Suzanne Dellal'deki GAGA dersine gitmem gerekiyordu. Hostel'de cogunlukla Amerika'dan gelmis insanlarla tanistim. Yuruyecektim ama gecikmeyi  goze alamadigim icin minibuse bindim. Buraya ilk geldigimde ana binadan gecip diger taraftaki avluya ve bahceye gecmemistim. Cok guzel bir gece ve isiklandirmayla eski dans merkezi binasi cok guzel gorunuyor. Iceride muhtemelen 20 veya biraz daha fazla kisi var. Ders oncesi hoca beni ve diger yeni ogrenciyi kenara cekti. Bilgi vermek amacli olacagi soylenmisti. Soyledigi tek sey "Dersin sonuna kadar durmayin, yavaslayabilirsiniz ama durmak yok." Dersi simdiden sevdim. Etrafta bunca insan varken bedenimin tuhaf hareketler yapip kendini salmasina alismam birkac dakika aldi sadece. Sonrasi buyuk keyif ve cok iyi bir idman. Onu karsilastiracak birini henuz taniyor olsam da bence gaga hocasi gayet basariliydi. Komutlarinin cogunun spontane oldugunu hissettim. Bu gecenin konsepti ates toplari. Komutlar "ayak kemikleriniz yok, ayaklariniz oyle yumusak ki her yone kivirabilirsiniz onlari", "zemin cok cok sicak, yaniyor!", "hayir, aslinda yanan ayaklariniz, iclerinde minik ates toplari var," "ates toplari dizlerin arkasinda, yok simdi yine ayakta", "kaburgalarin icinde, koltuk altinda, armak uclarinda, dirsekler daire ciziyor one arkaya, bedeninde deprem oluyor, ates toplari kalcalarda", "kurek kemigi bedenden kopmak istiyor", "dizler yapisik ama legen kemiginde kocaman bir ates topu var," gibi gibi. Bir bucuk saat bu devam etti, surekli hareket, bir biri uzerine eklenen hareketler. Enfes bir idman sonrasi hostele geri yurumek istedim, deniz havasinin da keyfini cikarmak icin. Aslinda ruzgar da var, fakat usuten bir ruzgar degil, oynuyor seninle sanki, dikkatli ama kuvvetli carpiyor.

Aksam artik 8 bucuk civari. Yolda bakkaldan yogurt ve muz aldim. Odaya cikip biraz bir seyler okuyup hemen yataga girdim. Sabah 6'da uyanip erkenden Neve Shalom'a donmem lazim. Parti canavari insanlar bir sure rahat vermedi ama bir sure sonra deniz sesine dala dala kendimden gectim. Pazar gunu de bitiverdi.

Saturday, January 29, 2011

41-46: Haftalik Rapor

Pazartesi'den bugune (Cumartesi)

Butun hafta AB raporu, konferans raporu ve benim FOTEME gorusmem uzerinde calismakla gecti. Pek cok atolye calismasi da vardi; akil hataliklari uzmanlari, lise ogrencileri, facilitatorler, cevreciler...Persembe gunu Mavi Marmara olayindan sonra yola cikan Israilli gemide bulunan adamla nihayet konusma firsati buldum. Oldukca kisa bir konusmaydu cunku toplantiya geri donmesi gerekti. Ama ogrendigim kadariyla geminin kaptani oymus. Yakin zamanda konusmak uzere sozlestik, muhtelemen bir sonraki toplanti gunu olan Persembe.

Gecen Sali Timo ve Julia'yla Joseph Emanuel'i hastanede ziyarete gittim. Joseph bu kez bana bir suru soru sordu, egitimim, ne yapmak istedigim, burada ne yaptigim ve tabii ki koyden dedikodular. Bir saat kadar kaldik orada, sonra Joseph dinlensin diye vedalasip yanindan ayrildik. Kudus'te hava her zamanki gibi serindi ama guzel bir gun oldu. Eski sehir yakinlarinda dolandik, yemeklik eksiklerimiz vardi onu tamamladik, ucuzundan bir su isiticisi bulduk mutfak icin. Fakat otobusleri karistirinca eve donusumuz gecikti. Yolda yine dusundum, bu sehir aslinda cok cok guzel bir sehir olabilir, gosterisli, sasaali degil ama bakimli, sade ve zarif. Ozellikle de barlarin ve antikacilarin oldugu sokaklar ve eski sehrin turistik bolumleri bakimli. Belediyenin sehirdeki eski ve tarihi binalari nicin restore etmedigini, sehrin gobeginde veya etrafinda yakin zamanlarda insa edilmis acayip cirkin, kocaman tas apartmanlara nicin izin verdigini anlayamiyorum. Temizlikse ayri bir konu. Cogu dindar sehir sakinleri ve belediye coplerini tenekelere veya sokaga atma konusunda cok dusunmuyora benziyor. Bu durum beni sehri daha cok gezmeye ve kesfetmeye tesvik ediyor, evet.

Bu hafta verimli bir idman haftasi olamadi, dun haric. Dun nihayet spor salonunda idman yaptim. Iki saatin uzerinde hem de. Iceri girip stall bar'i, tirmanma iplerini ve jimnasik matlarini gorunce agzim kulaklarima vardi tabii ki. Zemin de kaygan degil, capoeira calismak icin son derece uygun, kocaman bir salon. Salona karanlikta gitmek biraz urkutucuydu, itiraf ediyorum. Mekan Baris Okulu yolunda, aksam 6'dan sonra cok az insanin gectigi bir yol burasi. Giris, iki bina arasindaki daracik agaclikli bir yoldan, cok az isik fakat birini soymak icin cok firsat var gibi. Gecen gece Okul'a bir hirsiz girmeye calistigi icin muhtemelen gergindim. Fakat tuhaf kilidi sabirla acmayi basardim (elbette isim bittikten sonra kapiyi ayni basariyla ve ceviklikle kilitledim.) Gerisi, oldukca keyifli ve tatmin edici bir idman.

Cuma gunu cevreciler atolye calismasinin ilk gunuydu. Bu calismanin bir parcasi olarak Kudus'ten bir sosyoloji profesoru Cevreci Adalet konulu bir ders verdi. Tum konusma elbette Ibranice'ydi ama bazi slaytlar Ingilizce olunca az da olsa konu basliklarini anlayabildim. Tabii Nava'nin kisa sureli simultane tercumesi de faydali olmadi degil. Bu konuyla ilgili biraz okuma yapip yarinki Gidon Bromberg gorusmesinde belki ilgili bir soru sorabilirim. Bugun Cumartesi olduguna gore elimi cabuk tutmak gerekiyor. Ayrica bugunu Neve Shalom'da gecirip Tel Aviv'e yarin sabah gitmeye karar verdim. Belki yarin sabah Tel Aviv'e giden biri bile olur koyden. Malum yarin is gunu. Cumartesi aksamini orada gecirip hostel parasi vermenin hicbir alemi yok. Pazar gecesi zaten mecburen kalacagim. Odami simdiden ayirttim, Hayarkon48 Hostel'de, plaja bir dakika yuruyus mesafesinde :D Bakiniz su hostel: http://www.hayarkon48.com/index.asp?id=1

Pazar epey yogun olacak. Once Bromberg'le gorusme, sonra Miami'deyken tanistigim Israilli film hocasi ve doktora ogrencisi Pablo Utin'le bir kahve, belki baska arkadaslarla da bulusurum, plajda rahatlama, Suzanne Dellal'da gaga dersi, hemen ardindan Yafa'da capoeira dersi! Sonra muhtemelen harika bir uyku, erkenden kalkip trenle neve shalom'a geri donme.. Hah. Gaga nedir diyenler suraya bakabilir: http://www.danceinisrael.com/2010/04/announcing-the-gaga-intensive-2010/

Sunday, January 23, 2011

36-40. Gun: Ilk aydan ozetler


Ozetlerin ilk uc gunu oldukca kolay olacak aslinda. Zira kayda deger hicbir sey olmadi. Fakat Cuma ve Cumartesi, konferans yuzunden Baris Okulu epey kalabalikti. Tum  konusmalar Ibranice yapildi, dolayisiyla muhtesem bir konferansti ve cok sey ogrendim dersem yalan olur. Neyse ki yakinda Ibranice bir desifreyi ele gecirebilirsem, konferans icerigiyle ilgili daha fazla bilgiyi burada da paylasabilirim. Su kadarini soyleyebilirim ki, "Protestodan surekli aktivizme: mucadele icin guc yaratma" gibi cevrilebilecek konferansin ilk birkac paneli epey atesli ve enteresan gorunuyordu. Atesli demek aydinlatici veya yeni sonuclar geliyor demek de degil. Neyse, panelleri filme aldim, ses kaydi da yapildi, epeyce fotograf da cektim. Cuma gunku program oglen 3'den aksam 10'a kadar devam etti. benim okuldaki gunum tabii ki sabah 9'da basladi. Shabat hala benim hayatima isleyemiyor. Ancak ve ancak baska bir sehri ziyaret ediyorsam ise yariyorlar. Toplu tasimanin azligi veya bazi yerler ve saatlerdeki yoklugu hesaba katilmazsa tabii. 

Cuma gunku ilk paneli digerlerine gore daha cok merak ediyorum. Shalid, Sharon, Arafat, Abbas, Hamas gibi pek cok isim salonda ucustu. Bunlar anlayabildiklerim arasindaydi. Bildigim kadariyla temel mesele tarihten onemli olaylara gondermelerle ve bunlari yeniden gozden gecirmeyle mevcut durumun bir degerlendirmesini yapmakti. Ben de olduklari halde dogru kabul edilmis seylerle ilgili her iki taraftan da birbirinden farkli (veya fazlasiyla benzer) fikirleri duymaya gercekten de acim. Fikirlere, kucuk, buyuk detaylara, kisisel hikayelere, tarihe ve siyasi gelismelere yeni yaklasimlara, bunlari duymaya acim. Tum bunlara zihnen ve ahlaken ne kadar acigim onu henunz bilmiyorum. Ahlakimin sinirlari ne emin degilim? Bu nasil olculur, ahlakin siniri nedir onu da henuz bilmiyorum. 

Cuma ve Cumartesi konferans disinda bir sey yoktu. Cumartesi aksami guzelce bir idman yaptim. Omzum hala aciyor ama guclenmis oldugunu hissedebiliyorum. Gonullu evinin avlusunu temizledim yine. Yapraklardan vs. Timo'nun kiz arkadasi Julia geldi. O da Almanya'da capoeira yapiyormus. Belki bir ara  birlikte bir seyler yapariz. Gorecegiz. 

Kotu bir haber: Kedi yavrularindan bir tanesi, turuncu olani kayip. Bir haftadan fazla oldu artik, artik geri gelecegini sanmiyorum. Cakallar kapti diye supheleniyorum. Veya deli fisek bir araba altinda kaldi. Baska ne olabilir bilmiyorum. 

Bununla birlikte, bu hafta sonunun onemli kazanclarindan biri artik bir tripodum var. Yani aslinda tam olarak benim degil, fakat Howard, PR ofisine ait ve nadiren kullanilan bir tripod. Howard istedigim zaman kullanabilecegimi soyledi. Ozellikle de idman yaparken epeyce faydali olacaktir eminim. Umarim ki bu aksam okulun fuayesinde idman yapabilecegim, eger gec saat bir workshop yoksa. 

Pazar gunlerinin rahatligi da gercekten tatli geliyor. Dunyanin pek cok yerinde herkesin tatil olan Pazar'i yasadigini bilerek is haftasina baslamak sanki avantajli bir durum. Oyle geliyor veya. Avrupa Birligi raporu uzerinde biraz calistik bugun. Benim de Friends of the Earth roportaji icin calismaya baslamam gerek. Ayin 30'unda gorusmem var Tel Aviv'de. Kamera ve tripod da umarim ise yarayacaktir. Fakat gorusecegim kisiye kameradan henuz bahsetmedim. Bir email de onlara atmam lazim. Kamera kimi zaman umursanmayan, kimi zaman hevesle karsilanan, cogu zaman da buyuk rahatsizlik veren bir detay. 

Sunday, January 16, 2011

35. Gun: Pazzzzzzzzzz

Pazar gunu, Cuma ve Cumartesi'yi blog'a yazmakla gecti. Cidden. Okulda birkac is oldu ama ben yogun olarak Tel Aviv gezisi uzerinde calistim. Yorgunluk hala var. Eve erken donup once yemek operasyonu, sonra da cumburlop yatak.. Timo mutfagin altini ustune getirmis yine, bulasiklar cok sevimsiz birikmis. Yikamasi gerektigini saka yollu hatirlattim ama yarin da boyle olursa okuldan dondugumde, ciddi bir sekilde konusmamiz gerekecek. Sinirliyim hala.

Saturday, January 15, 2011

34. Gun: Hala Tel Aviv'deyim....

Itiraf ediyorum, cok da rahat bir gece gecirmedim. Hem butun gun yurumus olmaktan baldirlarim agriyor, hem de muhtemelen kendi yatagimda olmadigim icin huzursuzdum. Uyanip yuzumu yikayinca rahatladim ama. Hava harika gorunuyor yine. Gunes acti. Yagmur bugun beni en azindan gunduz rahatsiz edemeyecek gibi gorunuyor. Hemen toparlanip cikacaktim ki Rafi kahvalti etmeyecek misin bizimle diye cikageldi. Megersem sabahlari kahvalti belesmis. Kizarmis ekmek, uzerine istersen yulaf, tahin, pekmez, sokella. Iki dilim icin onu mu kiracagim diye kaldim. Biraz daha sohbet kikirti derken ben tahinli ve sokellali iki dilim goturdum. Nasilsa yururken eritirim diye. :p Sonra ciktim hostelden, Rafi'ye tekrar gelecegim diye soz de verdim. Once eski kente gittim. Tel Aviv manzarasi gostereyim size Yafa'dan:

 Bir gun icinde Tel Aviv'de artik yolumu nasil bulacagimi bilir gibi hissediyorum, cok tuhaf. Hemen galeri kismina gittim, acik dukkan gorursem belki bir seyler alirim diye. Girer girmez pembe kaldirimli eski Yafo'ya, dun geceden gozume ilistirdigim bir seramik dukkaninin acik oldugun fark ettim. Iceride yasli bir kadin, hamurdan baykuslar yapiyor. Dukkanda birden fazla sanatcinin yaptigi seramik isler satista. Aklimi sasirdim, hersey cok guzel. Ama pahali da. Kendime acayip guzel, iki kulplu bir kupa sectim. Baska birkac parca sey de aldim. Dukkandan cikmam uzun surdu, hem ben herseye bakmak istedigimden, hem de yasli sanatci teyzenin hareketleri oldukca yavas oldugundan. Dukkanda fotograf cekmek istedigimi soyleyecektim ki sanat hirsizligi diye bir sey aklima geldi, ne ugrasmak, ne de kadincagizi rahatsiz etmek istemedim. Cikip tekrar kentin icinde dolandim. Kapilara hastayim:

Sonra tabii hemen deniz fenerine gittim. Fotografini cektim guzelce.




Yukaridaki diger iki fotograftan birincisi unlu Yafa Camiisi. Tam deniz kenarinda, deniz feneri gibi dikiliyor. Biraz ustunden de Akdeniz boyle gorunuyor, eski Yafa'dan (ikinci foto.) Sonra deniz feneri maketcisinin dukkanina gittim ama yerinde yoktu. Gececi anlasilan, veya tabii bugun C.tesi. Calisan sayisi az. Deniz kenarinda yine oyalandim epeyce. Cok guzel bir hava, deniz masmavi. Insanin ayrilasi gelmiyor. Saat oglene gelmek uzere ama neredeyse. Yafo'da biraz daha oyalanip sonra saat kulesine dogru giderken eski kentin tepe noktasindaki turist toplasma yerinde biraz oyalandim, arada bir de dugun sonrasi gelin damat foto sipsakcisinin isine maydanoz oldum:




Eski kent sonrasi bugunku hedefim oncelikle Suzanne Dellal Dans Merkezi'ne gidip gaga dersleriyle ilgili detay almak, oradan da Rothchild Caddesi'ne gidip dolanmak. En meshur caddelerden biri burasi. Dellal'e gitmeden once karnimi doyurmam lazim. Saat kulesinin hemen dibinde bir kafeye gozumu takmistim dunden beri. Bahcesinde oturup omlet sandvic ismarladim. Burada kahve ismarlamak oldukca problemli. Kahve deyince cappuccino anliyorlar. Ozellikle onu istemedigini, sadece kahve makinesinden cikma kahve istedigini soylemen gerekiyor. Bunun uzerine alabilecegin ya filtre kahve, ya da 2 espresso shot'a kaynar su katilarak yapilan Americano kahve. Veya nescafe. Neyse. Garson kizdan dans merkezinin guzel bir tarifini aliyorum. (Bu arada yagmur yagdi yine ben yemek yerken. Ama yola ciktigimda kesilmisti ve gunes coktan acmisti.) Deniz kenarindan, sahil yolundan git, cok guzel olur, yakin zaten dedi. Israil'de her yer birbirine yakin. Guzel bir sey. Sahil yoluna dogru yururkene yagmur hafiften yine serpistirmeye basladi ama ciddi bir islaklik yok.

Sahilde keyifle yururken, ilerideki cimenlik alanda beyaz bir cift pantolonun amuda kalktigini gordum. Emin olmak icin iyice baktigimda iki berimbau secebildim bu mesafeden. Birden kosturmaya basladim tabii. Cimenlerde capoeiristalar roda'ya kalkmislar!! Hemen yanlarina gittim, ses etmeden yaklastim, oyun baslamisti zira, berimbau calan sarki da soyluyor. Biraz mesafe koyup el cirpmaya basladim. Sarkiya kisik kisik eslik ettigimi goren calgici basiyla yaklasmami isaret etti. Sonra tanistik, Grupo Muzenza ve Cordao de Ouro imisler. 4 kisiler hepi topu. Yagmur camur demeden keyifle capoeira oynuyorlar sahilde. Ve fakat yagmur bir anda deli gibi bastirinca acik otoparka dogru kacistik. Ben bir telefon kulubesi tentesinin altina sigindim, onlar otopark bekcisinin tentesine. Birkac saniye sonra eeeeh dedim ve islana islana dans merkezine yollanmisken, rastali iri cusseli capoeirista "heeeeyt!" diye cagirdi beni. Gittim tabii ne diyecek diye meraktan. Gruplarin biri Kudus'te, digeri de Bet Shevem'de imis. Ikincisine ben daha rahat giderim ama otubus vs icin iyi bakinmam lazim. Gecenin korunde koye donmek cok da keyifli bir sey degil. Fakat kartlarini ve telefonlarini aldim. Gitmeden once arayacagim onlari. Mutlu mesut ve surpriz karsilasma yuzunden yuzum gulec bir halde Suzanne Dellal'a dogru yurumeye basladim. Bu kez elimde Tel Aviv haritasi var. Tam turist gibiyim, milim milim takip ediyorum sokaklari parmagimla. Rota cizmisim harita uzerinden, yonlere bakiyorum, kuzey mi guney mi diye. O derece. Dans merkezi Shabazi Sokak uzerinde. Rothchild'i henuz gormedim ama kalibimi basarim Shabazi'yi gecemeyecek. Aslinda hic de oyle gosterisli bir sokak degil, fakat cok zarif, cok sade ve cok guzel. Bence. Yesillik icinde, minik evler, cok zarif kafeler, Cihangir'in cok da cilalanmamis sokaklari gibi. Asagidaki son iki forograf, kadima oyununu severlere ithaf edilmistir:




Kafelerden birinde oturayim istedim ama cok kalabalik. Cumartesi oldugu icin, tahminim cogunlukla Dellal dans merkezindeki gosterileri izlemeye gelenlerin ugrak yeri bu kafeler. Yavas yavas Suzanne Dellal'a dogru yurudum. Tahmin ettigimden cok daha buyuk bir yer burasi. Su anda da Cin Yeni Yili Bahar Festivali kapsaminda oradan dans gruplari gelmis, hatta gosterilerden biri baslamak uzere. Biletim yok tabii ki. Ben zaten gaga dersleri icin geldiydim. Gaga nedir derseniz buradan bakin,
http://www.batsheva.co.il/en/Gaga.aspx Bu Batsheva Dance Company'nin web sitesi. Dersleri verenler onlar. Neyse, merkezden konusacak kimse yoktu, bilet gisesi de henuz acilmamisti. Kafe bolumune girip garsonlardan birine kiminle gorusebilecegimi sordum. Sansima sordugum kiz da derslere girenlerden. Bana ders programini verdi, bir de telefon. Tatmin olmus halde merkezden ayrildim. Gozum biraz geride kaldi tabii gosteriyi izleyemedigim icin.

Buradan sonra Shabazi'yi biraz daha dolanip, Rothchild'e dogru yola cikmaya karar vermisken adam akilli kahve icmedigimi fark ettim. Gozume guzel bir kafe kestirdim, Cafe 12 diye. Kis bahcesi kismi da var, ve ustelik yer var. Minik, iki kisilik bir masada. Kahvem ve bir dilim kek esliginde kitabimi okudum, sokaga da arada goz atarak. Cok sevimli bir kafe, garsonlar da sevimli. Sonra Rothchild'de biraz daha yuruyup tren istasyonuna gider, Ramla'dan 5'deki Neve Shalom otobusunu yakalarim diye planliyordum.  Elinde haritayla yururken, sokaklardan birini haritada bulamadim diye suratimdan kafamin karistigi okunmus olacak ki, iki Israilli genc yardima ihtiyacim olup olmadigini sordu. Ben de aradigim sokagi soyledim. Nihayetinde tren istasyonuna gitmem gerektigini ogrenince arabayla o yone gitmekte olduklarini, beni goturebileceklerini soylediler. Galit ve Aviram'la boyle tanistim. Galit jazz vokalistligi okuyor hala, Aviram piyanodan mezun olmus. Galit'in dedigine gore "cok cok cok iyi bir piyanist". Yol boyunca cok guzel sohbet ettik, okuldan, havadan sudan. Galit bir dahaki gelisimde onda kalmam icin israr etti. Kalbini kirmamaya karar verdim. :) Hashalom tren istasyonuna gelince vedalastik, telefonlar degis tokus edildi, indim.

Tren istasyonu kapali. Gokdelenler ve ana yol arasinda Aylin. Soru soracak kimse yok. Ne yaparsin, insanin olabilecegi bir alana dogru yurursun. Yolda giderken bir adamdan trenlerin aksam 7'den sonra calistigini ogrendim. Geriye bir tek otobusle Latrun kavsagina gidip, Timo'dan beni birileriyle gelip almasini istemek kaldi. Ama otobus gariysa sehrin guneyinde kaldi, Yafa'ya yakin. Ben sehir merkezinde, kuzey doguda bir yerlerdeyim. Neyse lafi uzatmayayim, ben minibus benzeri bir seye bindim. Icinde Israilli hic yok, bir kismi belki Etiopyali Yahudi veya baska Asya ve Afrika  ulkelerinden multeciler. Gosterisli gokdelenlerle suslu finans merkezinden bir anda multecilerin cogunlukla kaldigi guney mahallere giris epey dramatik. Yani bir anda ortam degisiveriyor. Bunu tam yakalayamadim kamerada ama otobus garina giderken minibusten su kadarini cekebildim. Tiklayin buradan. Gar cok ama cok bakimsiz. Huzursuz oldum cok. Kudus otobusuyle Latrun'da inebilirim zannederken anlasildi ki Ariel'e gidip oradan tekrar otobuse binmem gerekecek. Neyse, aldim biletimi, bekledim otobusu beklemeye. Otubus geldi, binerken Koreli bir cocuk yanima geldi, bir sey sormak icin. Oradan sohbet basladi. Taejoong fotograf ogrencisi. Donem arasi geziniyor. Once Turkiye'ye gitmis, Selcik, Kusadasi, Pamukkale, Istanbul, ardindan Urdun, ardindan Israil, sonra da Misir'a gidecekmis. Sonra da Almanya'da  bir sene kalacak, degisim ogrencisi olarak. Sahane rota. Bunun yaninda Kore sinemasi, tarihi, Turkiye uzerinde birkac sey ve de Kudus uzerine sohbet ettik. Cok tatli biri, ve boyle dusunuyor olmamda beni Kleopatra'ya benzetmis olmasi, "Turkiye'de benim gibi guzel kiz gormemis" oldugunu, Kore'ye dondugunde benim gibi "hem guzel hem de politik fikirleri ve hayata bakisiyla bu kadar dengeli bir kizla" tanismayi diledigini soylemis olmasinin hicbir etkisi yok! Yuzu kizardi bunlari soylerken. :) Taejoong'la sohbet devam ederken (soforun hemen arkasindayiz) bir yandan da sofore beni Ariel'de indirmesi gerektigini hatirlatiyorum arada. Adam bana kendi dedi bindikten 20 dakika sonra bana hatirlat diye. Kendi de koydu bir Charles Aznavour, belli ki iyi Fransizca'siyla eslik ediyor. Sesi de guzel! Ama ben 20 dakika sonra Ariel'i hatirlatinca azarliyor beni, erken soyledim, daha 5 dakika daha var diye! Bu Israilli soforlerin hepsi mi boyle diye merak ediyorum. Azarlamayani yok. Neyse, bir sure sonra burasi senin duragin diye indirdi beni. Gel gor ki yanlis bir yerde indigimi Nepalli 3 kadina sorunca anladim. Bir tanesi beni baska bir duraga dogru goturdu, bu arada E-5 gibi bir yoldayiz, hava karanlik ve soguk. Geldim duraga, hangi otobuse binecegimi bilmiyorum. Bir kadinla sohbete basladim, o dedi ki ben biliyorum. Hicbir otobus Latrun'da durmuyor. Sonunda kadin pes etti, kendi otobusune bindi. O sirada Amerika'dan, Chicago'dan gelmis bir Taglit Birthright grubuyla turunu yeni bitirmis bir IDF askeriyle muhabbete basladik. Turun cok keyifli oldugunu, sikici askerligin en guzel yanlarindan biri oldugunu soyledi. Detayina girecektik ki nihayet beni Latrun'a goturecek bir otobus geldi. Hemen bindim, 15 dakika sonra sehirler arasi yol uzerinde Neve Shalom donusune dogru yuruyen bir kisiydim. Timo'yla bir yandan surekli telefondayim, maalesef beni almaya gelecek kimseyi bulamamis. Neve Shalom donusune yuruyup, bu yone donen araclarin hepsi koye geliyor olacagi icin otostop cekebilecegimi soyledi. Epeyce bekledim sogukta ama sonunda Ibrahim ve oglu dondu kavsagi ve durdu beni gorunce. Eve geldigimde ac ve de acayip yorgundum. Dolayisiyla oncelikle karnimi doyurdum, kisaca yeni gelen gonullu kiza  (Alman), Leah, merhaba deyip odama cekildim. Tel Aviv tur no 1 bence oldukca dolu ve basarili gecti. Ne var ki donus icin daha akilli stratejiler gelistirmem lazim. Boyle otostoplarla olmayacak.

Friday, January 14, 2011

33. Gun: Tel Aviv'e gittim...

Bunu yeni olmus gibi yazmayacagim. Bilgisayarimi goturmedim, buyuk bir zevkle, donunce neler oldu bitti yazarim diye. Bir suru foto ve video var. Bir kismini simdi, bir kismini yarin yukleyecegim.

14 Ocak, Cuma
Sallana sallana uyandim. Olmasi gerektigi gibi erken olamadi ama rahat bir hazirlik oldu tabii. Bir paket noodle, iki parca kiyafet, para ve kameralarla saat 10 civarinda koyun merkezindeki otobus duragina gittim. Hava cok guzel, sicacik. Kesin kararliyim gidecegim bu sefer. Cumartesi aksami koye geri donecegim. Epey bir sure bekledim otostop cekmek icin. En guzeli Tel Aviv'e giden biri olmasiydi tabii ama vakit kaybetmek istemedigim icin beni Ramla tren istasyonuna goturecek ilk arabaya atladim. Ismini hala bilmedigim Filistinli Hiristiyan ilk okul ogretmeni beni Lod tren istasyonuna goturdu. 10-15 dakika sonra Tel Aviv treni geldi. Bileti alirken son durak Tel Aviv mi diye sordum, evet cevabi geldi. Bu nedenle icinde Tel Aviv adi gecen tum duraklari, her halde son duraga kadar sehir icinden gidiyoruz diye es gectim. Neyse ki birine sormayi akil ettim. Coktan gecmisiz sehri, Herziyya'ya gelmisiz. Inip tekrar geri yone dogru baska bir trene binmem gerekti. 8 Shekel daha verdim. Geldigimde otobus duragina gidip beni Eski Jaffa'ya giden bir otobuse bindim. Amac onceden baktigim iki hostelden birine gitmek, oda tutmak ve sonra gezmeye baslamak. Durak isimleri birak yabanci olmayi, benim icin okunmaz sembollerden ibaret. Elimde Tel Aviv haritasi dahi yok. Otobusten biri beni Florentine Hostel yakinlarina geldigimizde uyaracagini soyledi. Bu arada ben de otobusun orta kapisi onunde duruyorum. Sofor megafondan bar bar bagirdi bize dogru. Herkes bana bakinca azarlananin ben oldugunu anladim. Kapiya cok yakinmisim, kapanmasi zormus da mus. Siyahlarin ve cogunlukla Asyalilar'in yasadigi bir mahalleden gectik ve sonra inmem gereken durakta indim. Entel dantel bir yere benziyor, ogrenci oldugunu tahmin ettigim bir suru kisi bisikletler uzerinde veya oylece dolaniyor. Malum, tatil gunu bugun. Kabina diye sokagin girisinde minicik bir acik hava kafesi gordum:

ar kismina gidip calisan iki kizdan birine hosteli sordum. O sirada barda oturan bir cocuk hostelin yerini bildigini, kahvesi bittikten sonra beni oraya goturebilecegini soyledi. Ben de bir kahve ismarladim bu sirada. Guy ile (adi bu cocugun) sohbet etmeye basladik, havadan sudan. Artik ezberden kim ve nereden oldugumu anlattim ben. Yael, kizlardan biri, yari Turk oldugunu, ailesinin oradan Israil'e geldigini soyledi. Azicik Turkce de biliyor. Bana numarasini verdi. Bu hafta musait olmasa da bir dahaki gelislerimde beni evinde misafir edebilecegini soyledi. :) Biraz daha oturup Guy ile Florentine'e dogru yola ciktik. Guy ses muhendisliginde okuyor, okula gitmedigi zamanlarda da bir restoranda asci yamakligi yapiyor. Ailesi Yahudi ama ben ona Yahudi olup olmadigini sordugumda ne oldugumu bilmiyorum dedi. Yani inanan biri olmadigi icin kendine Yahudi diyebilir mi emin degil. Politik konularda konusmayi istemiyor. Ufak bir yerlesim biriminden gelmis Tel Aviv'e. Insanlarla iletisim kurmak icin hevesli hatta neredeyse kendini zorlar gibi, ama cok da bayiliyor olmayabilir herkesle tanis olup takilmaya. Tabii bu benim cok kisa surede yaptigim bir gozlem. Tamamen yaniliyor olabilirim. Sadece politik konularda konusmak istememesini belirtirken biraz gereksiz bir gerginlik hissettim halinde. Karmasik konular bunlar ve konusmak istemiyorum gibi bir seyler dedi. Ben de zorlamak istemedim.

Hostele vardik sonunda. (http://florentinehostel.com/) Sokagi ve binanin kendisini gordugumde aynen Yafa'ya devam etmek istedim ama sirf bir gece uyumak icin iki kati para vermeye de gerek yok diye en azindan hosteli gormeye karar verdim. Iki kat yukari ciktik, resepsiyon, mutfak ve teras ayni katta. Banyolar ve kiz / karma yatakhaneleri de burada. Kizlar odasinda iki ranza ve bir yatak var. Bana bir ranza ustu dusuyor. Tavana yarim kol mesafesindesin ama yatakta ne yapilir, oturulmaz yatilir. 66 Sekel'i hemen odedim, aksam 7'de check'in icin gelmemi soyledi Rafi. Hostel'in sahibi. Genc, bilgisayarinda butun gun facebook basinda takilir gibi bi halli var. Kolunda bir bant var, dun gece bir klube gitmis oldugu ve aksamdan kalma oldugu her halinden belli. Guy'la hostelden cikip Yafa'ya dogru yuruduk. Hostelden eski kente yolu iyice ezberledim, karanlikta geri donmem gerekecek diye. Saat kulesini gorunce eski kente geldigimizi de anladim. Unlu bir kule kendisi. Guy'in aksam 5'e kadar ise gitmesi gerekmiyormus. Biz de oglen yemegini eski kentte birlikte yemeye karar verdik. Sehrin yerlisi en iyi yemek yenecek yerleri bilir. Dr. Shakshuka diye cok guzel bir restorana girdik. Bence websitesine bir goz atin. Guzel bir mekan: http://drshaksuka.rest-e.co.il/   Shakshuka bizim bildigimiz patlilcan biber kizartmasi degil. Biber agirlikli malzemelerin zeytin yaginda tavada pisirilip uzerine yumurta kirilmis hali. Ben patlicanli ismarladim. Guy hangisini ismarladi anlamadim. Cok cok cok lezzetli bir sey bu. Agzimi yaka yaka yedim bitirdim. Sonra Guy isine gitti, ben de Yafa eski kenti gezmeye basladim. Bir dahaki gelisimde de gorusuruz diye sozlestik.

David Raziel caddesinden sallana sallana, ara sokaklara dalip evlerin icine caktirmadan baka baka ciktim. Evlerden biri soyle misal, duvarsiz bir giris kapisi var:

Hava kararmak uzere ve ben denizi gormek istiyorum ama yarin da buradayim diye rahatim. Mazal Shor'dan eski kente giriyorum. Elimde artik bir eski kent haritasi var ama kullanmadim epey bir sure. Nereye gittigini bilmeden, icgudusel tercihler yapma ozgurlugu cok guzel bir sey. Labirent gibi daracik pembemsi tas kaldimlari ve binalariyla eski Yafa da tam buna uygun bir mekan.



  Kisa surede binalarin hemen hepsinin sanat galerileri, cogu el isi urunler satan dukkanlar ve koleksiyonerlerle dolu oldugunu anliyorsun. Ne var ki hemen hicbir yer acik degil, sabat salom, malum. Sanki sehri gezen bir tek benim gibi hissettim bir sure. Cuma oldugundan muhtemelen insanlar dinlenmede, yarini bekliyor. Alaaddin'in mekan burasi, masal icinde dolaniyor gibi oluyor insan. Modern sanat galerileri ve artsi fartsi seyler bir sure sonra siniri dahi bozabiliyor. Sokak isimleri zodyak burclarina gore verilmis. Cok zarif mavi seramik uzerine isimler ve burcun sembolu islenmis. Size birkac ornek:
 

Hava kararmadan az once denize iniyorum. Yani tarihi Yafa limanina. Bu eski kentin tam deniz kenarinda oldugunu soylemis miydim? Soyle bir google aramasi yapinca bu fotolar geliyor ornek olarak:
http://www.google.com.tr/images?q=Jaffa+port&hl=tr&prmd=ivns&source=lnms&tbs=isch:1&ei=8hIzTbDEOoaZOun6xLUC&sa=X&oi=mode_link&ct=mode&cd=2&ved=0CBAQ_AUoAQ&biw=807&bih=607

Deniz cok guzel bir sey. Icinde yasamasak da insan uzerinde onemli bir etkisi oldugu malum. Bir sure Akdeniz'e dogru oyle romantik romantik bakadurdum. Dusuncelere dalmaya calistim, denize bakarkene ama oyle guzel ki su, bakmak ve deniz disinda bir sey dusunmedim. Ve bu da beni rahatlatti. Ah tabii, meditasyonun butun olayi da bu zaten, degil mi? Balik tutan birkac insan vardi. Kafalarinda minik lambalar, baktiklari seyi gorebilsinler diye. Denizden bakinca, nefis isiklandirmayla eski kent cok cok guzel gorunuyor. Bakmaya doyulamayacak guzelliklerden. Limanda oyle yururkene cok az insan olan, daha ticari gorunen bir kisma geliyorum, ve kafami kaldirir kaldirmaz deniz fenerini goruyorum. Kirmizi beyaz bedenli, klasik bir fener. Cok guzel gorunuyor. Gunduz gelip fotografini cekmem lazim diye karar verip, limanin diger ucuna yuruyup tekrar eski kente girmeye karar veriyorum. Bu sirada eski mi eski bir dukkan dikkatimi cekiyor. Icinden cok guzel bir muzik geliyor. Klasik muzik, epey kisik ses. Camin onunde el yapimi metal deniz fenerleri var. Iceride bir suru baska sey. Gemi atolyesi gibi bir yer. Tam ortada bir masada, gemiciye benzeyen bir adam, tebesir tasina benzer bir malzemeyi zimparaliyor, sekilden yeni bir deniz feneri yaptigi belli. Iceride bir de cok guzel, eski olduklari belli birbirinden farkli masa lambasi veya avize var. Tasli avizelerden degil. Ama eskiler. Oyle guzel bir ortam ki, adama ancak iceri gelip esyalara bakmak icin izin isterken hitap edebiliyorum. Baska bir sey soramadim, cekindim. Oyle sessizce dolandim, foto cekmek istemedim. Sonra ciktim gunduz belki gelirim yine diye. Tesekkur ettim, nazikce gulumsedi maketci veya denizci, rica ederim dedi. Ingilizce tabii. Cikar cikmaz caktirmadan deniz fenerlerini cektim ama. Sonra tekrar limana dondum, bisiklete binenlere ozene ozene baktim. "Eski Yafo'ya gider" diye bir isaret vardi daracik bir merdiven uzerinden. Geldigim yerden farkli bir Yafo girisi bulmus oldugumu anlayinca hemen daldim. Cok enteresan bir takiciya cikiyor yol ve sonra devam ediyor. Takici acik. Girdim iceri. Iki kiz degisik bir kil malzemeyle gumus ve altini birlestirerek takilar yapiyorlar. Hamsalar cok hosuma gitti, biraz pahalilar ama camsakizi coban armagani bisiler aldim iste ben de. Ben odeme icin beklerken Rus bir cift iceri geldi. Sonra dukkandan birlikte ciktik, azicik dolandik. Rus asillilar ama New Jersey'den gelmisler Israil'e tatil amacli. Adam Yahudi ve bununla her cumlesinde gurur duydugunu belirtiyor. Hanidiyse sinir bozacak kadar. Ama sevimli bir cift. Arie ve Irine. Dukkanda da kizlardan biriyle golfill mi goldfil mi dogru tartismasina girdilerdi. Komikler. Hava sogumaya basladi iyice. Aksam 7'ye geliyor. Dedim ki kendi kendime, ben iyisi mi hostele geri doneyim artik. Yavastan geldigim yoldan geri yurudum. Bu arada her bir tarafta eski kente dogru seni yonlendiren benden kisa Napolyon heykelleri var, demis miydim? 1799'da Yafo'yu isgal etmis arkadas ve sehri yerle bir etmis vs. Simdi heykeli bir parmagiyla tarihi kente giden yollari isaret ediyor. Saat kulesine dogru inerken, Guy'la daha once onunden gectigimiz tatliciya ilisti gozum. Filistinli orta yas uzeri bir adam ve genc yardimcisi, baklava, kunefe, lokum vs satiyorlar. Hepsi birbirinden lezzetli gorunuyorlar ama icinde peynir oldugu icin kunefe yarisi kazaniyor. Biraz sohbet de ediyoruz. Turkiye'den geldim deyince kunefeyi beles yemis oluyorum. Polat Alemdar'i cok sevdigini soyluyor genc yamak. Ben de sevmedigimi ve niye sevmedigimi soyluyorum. Pek bir etkisi olmuyor. Dukkan sahibine gore Yahudiler'in eski Yafa'yi da Filistinliler'e geri vermesi gerek. Tartismak icin cok gec bir saat. Tesekkur edip cikiyorum dukkandan ve otele yurumeye basliyorum. Simsek cakmaya basladi. Cok dogru bir zamanlama. Otele geldigimin 5. dakikasinda cilgin bir yagmur bastiriyor. Oncelikle Rafi'nin verdigi yatak takimlariyla kafami gozumu yarmadan ranzanin uzerini duzenledim. Sonra keyifle kitap okuyup cay icmek uzere uzeri cadir beziyle kapatilmis terasa gittim. Kitaptan ancak bir iki sayfa okuyabildim zira hostel dolu, herkes konuskan, ben onlardan konuskan. Hemen bir sohbet baslatiyorum, ister istemez, once Ben'le. Boston'dan gelmis bir Yahudi. Haifa'da bir dugune gelmis, bahanesi bu yani, Boston kisindan kacmis oldugu icin cok mutlu hayatindan.  Universiteye gitmemis, orada burada calisiyor. Genelde Boston uzerie konusuyoruz, ve Haifa. Yok, Ido'yu tanimiyor, hic capoeira yapmamis. Sohbete Rusya'dan gelmis hematologist bir doktor da katiliyor. Kizin adini hatirlamiyorum. :( Epeyce de konustuk ustelik. O da yahudi, 2 haftaligina St Petersburg'dan tatile gelmis. Ardindan Kanadali ama Ingiltere'de tarih okuyan Matt geliyor. Super keyifli bir sohbete girisiyoruz, birbirimize genelde seyahatimizin nasil gectigini anlatiyoruz. Hemen ardindan Greg geliyor, muhtemelen Iskocyali bir gezgin, Yahudi falan degil. Bolge ilgisini cektigi icin gelmis, terastaki cadirda kaliyor. Geceyi Fransiz Anne ve Rus doktorla kapatiyorum. Anne de bir baska gezgin. Son 15 yildir Fransa'da yasamiyor. Arjantin, Malta sonunda simdi Israil'e yerlesmek istemekte. Masaj terapisti ama Arjantin'den beri siddet kurbani insanlar veya travma hastalariyla calismis. Gonullu olarak organizasyonlara bulunmus. Masaj terapisini bu alanda uygulamak istemekte ama aradigi sponsorluklari veya kurumsal destegi henuz bulamamis. Pemper the world diye bir non-profit kurmus ama pek bir sey olmamis. Israil'de yasamayi hep istemismis (Yahudi degil). Icinden bir ses yasamasi gereken yerin burasi oldugunu soylemis ona. Universitelerle baglantiya gecmesinin ona faydasi olacagini dusundugumu soyledim ama tabii kendi akademik bir gecmise sahip olmadigindan ilgilendigi seye bir destek bulabilir mi bilmiyorum. Yabancisi oldugum bir konu, akademik bir temele dayandirilabilir mi ondan da emin degilim. Sadece ilgimi cekti. Gece 1'e gelmek uzereydi ki artik ranzamin tepesine konmaya ve uyumaya, ertesi gun de erkenden kalkip once tekrar Yafa sonra da Tel Aviv'in merkezine gitmeye karar verdim. Yarin yagmurlu degilmis hava oyle gorunuyor internette.

Thursday, January 13, 2011

32. Gun: Komik degil mi?

Mehmet Ali Birand, falan?

Yok, bu siradan bir 32. gun. Aylin'in Israil macerasinda 32. gun. Fakat aslinda Israil'deki 30. gunu vs. Bugun tam bir ay oldu zira. Kisaca soyle:

Kahvalti, lezizzzzzz
Kediler, cilgin
Kahve, guzel geldi
Okul, kalabalik
Neve Shalom Turkiye iliskisi enteresan
Tayyip, densiz ve de deli
Birkac baska enteresan gazete haberi (veya google reader)
Turkiye Israil Buyukelcisi, Haziran'dan beri kayiplarda
Fakat Turkiye Israil maslahatguzari seker ve de ilgili
Neve Shalom / Wahat al Salam Selamsiz Bandosu hazirliklarina basliyor!!!!!
Adan'la capoeira idmani,
Market, keyifli sohbetli alisveris
Bomba gibi spagetti, karin agrisi ve uyku. Bugun Israil budur.

Wednesday, January 12, 2011

31. Gun: Yogun, guzel yogun, cokca plan

Bugun once 7'de sonra tekrar 8'de uyandim. Guzel bir uyku cektim. Uyanir uyanmaz rutine donmus gorevlerimin basinda geldigi uzere kedileri besledim, kahvaltimi ve oglen yemegimi paketleyip okula yollandim. Siradan bir gun olacakmis gibi gelmisken, avluda kitap okuyup guneslenirken, Halim Iletisim bolumunden Arap Hristiyan, adini unuttugum bir kadinla bana katildi. Elinde de Arap kahveleri. Sohbet sirasinda Turkiye'de NSWAS dostlari dernegi kurmak ve koyu Istanbul'da tanitmak uzerine artik konusabilecegimizi soyledi. Geldigimden beri uzerinde duralim diye direttigim bir konuydu.

Nerelerden baslanabilir diye konustuk. Elbette univesiteler ve ilgili bolumleri, Yahudi cemiyetleri, Dis Isleri Bakanligi, Israil Turkiye Buyukelciligi gibi yerler akla ilk gelenler tabii. Birden bire bir NSWAS severler dernegi kurmaktan ziyade, buranin Turkiye'de tanitimi cok daha elzem. Bu anlamda okullarda ve belli dernek veya cemiyetlerde tanitim toplantilari ve hatta universitelerde konuk konusmaci veya ders konugu olarak gunler ayarlamak ilk adim olacak. Gonderecegim ilk emaillerde koyun tanitimi, okul vs konusunda konusmam gereken cok kisi var. Joseph kesinlikle bunlardan biri. Halim'le konusurken PR ve Iletisim merkezi baskani Howard ile de konusmamin iyi olacagina karar verdik. Tam bu sirada beni duymus gibi Howard geldi. Birlikte benim odamda uzun bir toplanti yaptik. Howard ben bu davetlere baslarken bana yardimci olacak, koy ve okulla ilgili gerekli tanitim dosyalarini benimle paylasacak. Bu arada ben de Rita'nin duzenledigi NSWAS turlarindan birine katilacagim. Tam bir aydir bu koyde yasiyorum ama eminim bu turda koyle ilgili henuz ogrenmedigim pek cok sey kesfedecegim. Dunku turu kacirmisim. Ayin 24'unde Amerikali bir ogrenci grubu, 27'sinde de Isvecli bir ogrenci grubu geliyor. Onlarla ben de dolanacagim. Rita'dan resmi konuklar davetimizi kabul ederse onlara VIP bir gezi icin program sozu de verdi. Tabii bu durumda medyanin da ayarlanmasi gerekecek. Guzel bir sey.

Rita'yla turlar uzerine iletisim binasinda konusuyorken Anne B., koyun kurucusu Peder Bruno Hussar'in esi, de geldi.. Ufacik, zayif, beyaz kisa  sacli, kocaman mavi gozlu bir Fransiz. Fransizca konusamiyorum diye biraz uzuldu gibi. :) Ama telefonunu verdi bana, goruselim sohbet edelim diye.. Sahane tabii. Cok onemli bir gorusme bu. Haberler simdilik boyle.

29-30. Gun: Kudus I

Dun hicbir sey postalamadim buraya zira gercekten de hicbir sey olmadi. Haa soguk ama gunesliydi, okuldan eve geldim, idman yaptim guzeldi, bugune iyi kalkayim diye de basarili bir uyku cektim. 


Bugun Kudus'u ziyaret etmek maksatli Kudus'e gittim. Bir de Joseph Emmanuel'i ziyaret etmek icin. Koyun kurucularindan Peder Bruno Hussar'in yakin arkadasi. Isin asli Joseph de koyun kurucularindan. Adini google'ladim ama bulabildigim tek sey 80ler'de Israil Dinler Arasi Komitesi'nin baskanligini yapmis olmasi ve pek cok baris odulu kazanmis olmasi. Simdi Kudus'te bir devlet hastanesindeki pansiyonda yasiyor ve diyalize giriyor. Sanirim hala evli ve karisi sik sik onu ziyarete geliyor. Timo yaklasik 6 aydir Neve Shalom'da yasiyor ve o zamandan beri haftada bir kere Joseph'i ziyaret ediyor. Beni taniyanlar hastanede bulunmaktan ne kadar nefret ettigimi de bilirler. Bu hastane de hastanelerle ilgili var olan azicik zevkime de pek hitap etmiyordu. Konu temizlige gelince galiba ben bir gun son derece aksi bir ihtiyar olacagim. Belki de tersi, belli mi olur? 

Hastanenin alt katindaki yaslilar pansiyonu kismina geldik, salon kismina. Masalar, sandalyeler ve resepsiyon masasi var. Yasli hastalarin cogu tekerlekli sandalyede, oldukca kuvvetten dusmus gorunuyorlar, bazilari kendi dunyalarinda bir yerlerde gorunuyor. Emin olmak zor. Yasliliklariyla ilgili daha fazla haddimi asabilecek sozler etmeyi birakiyorum simdi. Itiraf etmem gerek ki hastaneden kosarak uzaklasmayi dusunmedim degil. Belki de bibr hastaneden bekledigim kadar temiz olmadigi icin boyle hissettim.



Neyse, Joseph'in gelmesi gereken koridora en yakin masayi sectik. Timo yuruteci oldugunu soyledi. Kalin gozlukleriyle yavas yavas bize dogru yurutecini surukleyen yasli bir adam gordum. Tatli ve acelesi olmayan birine benziyor. Sanki zaman yavaslamis gibi, etrafimdaki her sey slow motion'a gecmis gibi hissettim, hayat garip bir sekilde sakinleyip ivediligi birakmis gibiydi. Pek romantik ve salakca geliyor olabilir kulaga ama bundan daha iyi anlatamiyorum ben. Halit Ayarci daha basarili bir betimleme verebilirdi bize. Joseph bahceye yakin bir yere oturmayi tercih ettiginden masayi degistirdik. Ortada bir masaya oturmak istememesi hosume gitti, ilk geldigimizde benim de tercih etmis oldugum masayi secmesi ayrica hosuma gitti. Gozden uzak, disariyi seyredebildigin bir kose. Cok tatli bir gulumsemesi var ve oldukca sik gulumsuyor. Son derece merakli bir adam, hikayelerimizi dinlemeyi, ertesi hafta onlari tekrar hatirlayip guncellenmeyi cok seviyor anlasilan. Timo'ya gore beyin jimnastigi bunlar onun icin. Timo ve Joseph arasinda ozel bir iliski kurulmus belli, Timo oldukca hassas onunla ilgili ve o Almanya'ya geri dondugunde Joseph ziyaretlerine benim devam etmemi istiyor galiba. Timo'nun patronu bu ziyareti ayarlayan kisi, Joseph'in yakin arkadasi ve onu cok seviyor. Bu ilk ziyaret benim icin daha ziyadesiyle bir gozlem niteligindeydi. Timo ve Emmanuel'in sakalasmalari, gulusmeleri vs. Ikisi de Timo 3 hafta sonra ayriliyor diye uzgunler. Joseph'e gore Almanya'ya gitmeden de okul basvurulari isleriyle ilgilenebilir Timo ama nafile tabii. Bilet alinmis, donus planlanmis coktan.


Bana bakti sonra ve senin hikayen nedir diye sordu. "Yarismaya Turkiye'den katiliyorum" her zaman iyi bir sohbet acici oldu geldigimden beri. Eski iliskiler veya mevcut halden giriyorsun hemen. Bizi Kudus'e giderken Latrun sapagindaki otobus duragina birakan ciftle de boyle oldu. Adam megersem Ingilizce, Ermeni katliami uzerine bir calisma yapmis. Tekrar koyde rastlarsam onlara daha detayli bilgi alacagim, merak ettim adamin merakini ve calismasini. 


Joseph'e devam. Joseph Turkiye deyince eski iliskilerin ne guzel oldugundan dem vurdu, politikacilar ve halk arasindaki gorunurden cok daha derin fikir ayriliklari fikrimi pekistirici bilgiler alabilirim belki ondan. Timo ilk gorusmemde onunla ilgili fazla ozel bilgiye girmemenin iyi olacagini soylediginden sorularimi sonraki gorusmelere birakiyorum. Timo'nun geri donus haberinden olabilir, ilgisi tekrar ona dondu ve ben de dinleyici pozisyonunda bitirdik bir saatlik sureyi. Daha sonra Kudus eski kenti ziyaret etmek uzere hastaneden ayrildik. Ana otubus duragina yururken haredim bir mahelleden gectik. Herkes siyah, koyu gri veya koyu kahverengiler icindeydi (iclerinde beyaz gomlekler), peyoth yani sakak luleleri, genis ceperli siyah sapkalar ve sakallar, sikica bagli baslar, uzun etekler ve koyu renk botlar, bulutlu ve gunessiz bir aksam uzeri tuhaf bir fantastik dunyadaymisim hissi verdi bana. Abartili bir durum degil fakat yine de tuhaf. Farkli olan bendim, onlar degil. 


Eski kente vardigimizda hava cotan kararmisti. Yol uzerinde Jaffa Caddesi'nden gectik. Zarif bir cadde, eski mimari cok guzel fakat binalarin kesinlikle restorasyona veya en azindan boyanmaya ihtiyaclari var. Belki gunduz daha farkli gorunurler gozume bilmiyorum. Istanbul'a da benziyor! Sokaklarin bu kadar kirli daha dogrusu cop kutusu kullanma aliskanliginin bu kadar basarisiz olmasini da beklemiyordum. Belki de bugune has bir durumdu bilemiyorum. Ikinci Kudus seferinde biraz daha anlasilir olur bu durum belki. Jaffa caddesindeki antika dukkanlari, barlar ve restoranlar cok guzel gorunuyor. Aglama duvarina gitmeden once karnimizi doyurmaya karar verdik. Dolayisiyla Dogu Kudus'e yoneldik, Arap mahellesi yani. Maksat falafel yemek. Timo bizi en sevdigi bufeye goturdu. Sandvic oldukca lezzetliydi fakat tekrar denemek istedigimden gercekten emin degilim. Falafel sandvici yapan adam falafelleri ve pide ekmegini avucladigi ellerine eldiven gecirmeyi akil etmedigi muddetce en azindan. Aslinda benimkini hazirlarken catal kullanmasini veya eldiven takmasini onerecektim ama agzimdan cikmadi, ayip gibi geldi, bilmiyorum. Her neyse, sandviclerimizi eski kentin carsi kisminda yururken bitirdik. Yemen'deki San'aa eski kentin carsisina cok benziyor, Arap dukkanlarin tarafindan girince boyle oldu tabii. Arada Yahudi dukkan sahipleri de gordum ama bu ilk gezide tam olarak nerede oldugumu cok da iyi bilmiyordum. Bir dahaki sefere daha bilir olurum herhalde. Aglama duvarindan once iki adet guvenlikten geciyorsun. Standart dedektor ve canta arama. Duvar iki alana bolunmus, kizlar ve erkekler icin. Erkeklere ayrilan alan daha genis, dinde kadin ve erkegin onem onem sirasinin yorumlanmasiyla bir tutarsizlik soz konusu degil yani. Duvarin kendisiyle dusundugumden cok daha ufak bir alan, yani oyle uzun bir duvar degil. Fazla durmadik ve surun etrafini dolanmaya karar verdik.. Tepeye dogru tirpanip, gece karanligi ve sehir isiklari altinda Dogu Kudus'e, yesil isikli minarelere ve onun otesinde gorunen Bati Seria sinirina baktik. Cok enteresan. Bir anlasma olursa bir gun, bu duvarin otesi baska bir ulkenin topragi olacak. Kitap ayraci gibi ulke sinirlari.


Buyuk tarihi tas kapilardan (kemerlerden) biri uzerinde hala yuzlerce mermi deligi var. Ic taraftan Israilliler, distan da Urdunluler. Duvarin sonuna dogru bazi taslar arasinda Yahudiler'e ait mezar taslari var. Bunlari kim duvarin icine boyle yerlestirmis tam bilmiyorum ama bu taslarin Urdunluler tarafindan, isgal sirasinda mezarlardan sokulup kaldirim tasi olarak kullanildigi biliniyor. Eski Kudus'te misal bir Ermeni mahellesi oldugunu bilmezdim. Oradan da gectik. Bu bolgede cok guzel yesillik bir bolum var. Gunduz gelirsem kitap okumak ve yaziktirmak icin ideal bir yere benziyor. Bir dahaki sefere daha detayli bir gezi yazisi da yazabilirim. Daha bol tarihi bilgiyle birlikte. Yurumekten bacaklarimiz gercekten de agriyordu artik ve saat de gec oluyordu. Sallana sallana otubus duragina dogru yuruduk ve bizi Latrun sapagina kadar goturecek otubusumuze bindik. Sapakta koyden bir arkadasimiz bizi arabasiyla bekliyordu. Evimize kadar birakildik, guzel oldu. Kreker, humus ve lebane peyniri goturdum odamda. Uzerine de yatakta Breaking the Silence askerlerinin ifadelerini okudum biraz, sonra da uykuya daldimzzzzzzzzzzzzz.

Sunday, January 9, 2011

28. Gun: Ileri saralim...

Bugun iki guzel sey var, digerleri yavan.

Bir: Oglen  bir ara gunes acti, nefis isitti. Ben de okulun avlusunda sicak sicak kitap okudum.

Iki: Aksam Cordao de ouro'nun kardes okulu menino Bom'da cocuk capoeira dersini izledim. Instrutor Voador'la tanistim. Yetenekli bir capoeirista'ya benziyor. Cocuklarla cok iyi anlasiyor. Roda sirasinda bir ara ters takla atti minik bir veledin onunde, gereksiz geldi biraz, ama nefis Mestre Suasuna caliyor fonda, tutamamis olabilir kendini tabii. Sali gunleri yetiskinler icin de ders veriyormus Modi'in'de. Bu Sali Timo'yla Kudus'e gidecegim ama bir yandan da yine Kudus'teki Cordao de Ouro'ya asil kafayi taktim. Bakalim. Yarin arayip ogrenecegim saatlerini ve fiyatlari. Bir de Tel Aviv'de Soneka diye biri var, grubunu tanimiyorum ama onu da arayacagim.

Onun  disinda blogu takip edenlerin cok da ilgilerini cekmeyecek omuz agrim soz konusu, idman sonrasi malum isler. Kirginlik var uzerimde, iyi uyumak ve yarin hasta uyanmamak istiyorum. Bu hafta cok gezecegim, kazan kepce olacak hayat. Sihat, nese, 400 asalik film sart.

Saturday, January 8, 2011

27. GUN: Kismet

Neye niyet, neye kismet. Tel Aviv'e gidiyorum diye pijamalar, dis fircasi, elma, idman malzemeleri, kamera vev fotograf makinesi, cuzdan vs herseyi sirtima alip yola cikmisken, Timo'ya kamerasina el koydugumu soylemek maksatli otele ugrayiverdim. Donus icin nasil gelmem gerektigi konusunda fikrini de soracaktim. Gel gor ki, yagmur bastirdi, hava kapandi -ki bu beni durdurmayacakti- geri donus icin Latrun'a aksam 6'dan sonra bir otobus var, veya Ramla'dan 5:30'da. Veya geceyi orada gecirmek var. Halbuki hafta ici izin alirsam adam gibi sabahtan aksama kadar kalirim, aksam da dondugumde beni arabayla getirecek insan olur diye anlasildi. Cuma gunleri ve Cumartesi aksam 6'ya kadar Sabat. Dolayisiyla otobus seferleri cok az veya bazi bolgelerde neredeyse hic yok.

Fakat plan soyle. Yarin Halim ve oglu Adan'la capoeira, Sali gunu Timo'yla Kudus, sonra muhtemelen Persembe Tel Aviv. Bu koyluluk halini kirmam lazim.

Bugun baska ne ettim? Sehre inmeyecegim anlasilinca, gunes hemen bulutlarin arasindan cikiverdi. Pekala, kararimi bozmadim ama eve de girmedim. Gittim Ruhani Isler binasinin oradaki "Sessizlik Alani" denen yere. En guzel banklardan birine oturup kitap okudum. Sol alt kosedeki hayal metal secilen banki goruyor musunuz? Orasi:

                            

Banka oturup sola bakinca bu:

                              

Saga bakinca da bu var:
                              

Okudugum kitaptaki bir alinti da beni aldi goturdu:


"Never in my whole life have I felt as far from human perfection as now, and never has there been in me as strong and deep a desire to begin deliberate work to perfect myself towards the great ideal of moral improvement." 
Zvi Schatz, 1913. 

Soyle cevirebiliriz bunu:

"Kusursuz insandan (kavramindan) omrum boyunca kendimi hic bu kadar uzak hissetmemis, ve icimde o yuce ahlaki gelisim ideali yolunda kendimi butunlemek amaciyla planli bir calismaya girismek icin bu denli guclu ve derin bir arzu olmamisti." Zvi Schatz, 1913.

Bunu da boyle paylastim, geceyi kapatiyorum.