Thursday, December 30, 2010

18. Gun: Hastalanmayacagim!

Hebron yazisi hala yazila dursun, ben bugune hastalanacagim korkusuyla basladim. Dun Kudus ve Hebron'da montunu goturmemis bir aptal olarak epey usudum. Sabah sicak sicak hemen hazirlanip okula yollandim. Hava en az dunku kadar soguktu, ve de kapali. Gunessizligi sevmiyorum. Ama buna ragmen, evden okula yurudugum o kisacik yoldan acayip keyif aliyorum. Gonulluler Evi'nden yukari bir yokus cikiyor, oradan kaptirinca demir kapilara geliyorsun, zincirle birbirlerine baglanmislar. Bende hala anahtar yok. Okul saatlerinde trafigi engellemek icin zincirliyorlar. Ben de her sabah aradaki bosluktan iceri sivisiyorum. Ufagim ya. Sonra kus evi geliyor, cocuk bahcelerinin hemen karsisinda. Her cins kus var sanki, cik cik cik otuyorlar, papaganlar da var. Orayi gecince, isi gucu anladigim kadariyla bu kapilari acip kapamak olan bekci amcanin kulubesi onune geliyorum. Dini butun bir Yahudi. Her ne zaman gecsem adamcagiz Ibranice, muhtemelen Tevrat okuyor, veya baska bir kutsal metin. Sesli sesli. Ama ben boker tov (gunaydin) deyince hemen okurkenki temposunu tutan basini sallamayi birakmadan arada bana bir boker tov cakiyor. Sonra da hemen Baris Okulu zaten. Kisa ama keyifli bir rutin, seviyorum.

Okul bugun epey hareketli. Karsilasma Atolyesi var. Once tek uluslu ikiser toplanti, sonra cift uluslu, yani hep heraber bir toplanti. Arada dinlenmeler, oglen yemegi vs. Bir grupta Israilli Yahudiler, diger grupta Israilli Araplar. Halim ve Yael yine fotograf cekmemi istediler, hatta bu sefer aralari, insanlarin birbirleriyle kaynasmalarini vs cekmemi de istediler. Keyifle kabul ettim tabii ki. Aralardan birinde mutfakta kendime su aliyorken Yahudi katilimcilardan bir kadinla sohbet ettim. Turkiye'den oldugumu ogrenince hemen Mavi Marmara'yla ilgili ne dusundugumu sordu. Organizasyonun Turkiye tarafindakilere guvenmedigimi, gemi uzerindeki konusmasinda Israil diye bir devletin varligini tanimiyorum deyip insanlara bu ugurda sehit olabilecekleri izlenimini veren kisilerin dolayli olarak gemideki olayi kiskirtmis olduklarina inandigimi, Israil'in kendi askerlerini aptal bir manevrayla feda ettigini, gemideki direnis niyetlerini bilmiyor olmadiklarina inanmadigimi, olayin olum olmadan atlatilabilecegi baska alternatiflerin olmadigina inanmadimi soyledim. Sasirdi muhtemelen, ve grupta M.M. sonrasi yollanan bir baska filoda bulunan biri oldugunu, onunla konusmami soyledi. Ben ona onun ne dusundugunu sormustum ki, toplantiya cagrildi. Yarin bu kez konuyu ben acabilirim.

Mouna Almanya'ya dondu bugun. Onun odasina gececegim ben de. Yalniz yorgun oldugum icin odasini yarin temizleyip toparlarim diye dusunuyorum. Yeni oda yarina. Hava guzel olur umarim yilin son gunu.

Wednesday, December 29, 2010

17 Gun: Hebron 1

Bu cok da kolay olmayacak. Deneyimin kendisi zaten yorucu ve ezici oldugundan degil sadece, aktaracak, uzerinde durulacak ve cok fazla sey oldugundan. Dolayisiyla herseyi duydugum gordugum gibi aktarmaya calisacagim. Bunlari postalamamin bu kadar uzun surmus olma sebepleri arasinda cekmis oldugum goruntu ve konusmalari kelime kelime yazmak, buradaki bilgileri baska kaynaklara bakarak dogrulamaya calismak, Breaking the Silence organizasyonuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek var.

Neyse, 2010'un son Carsamba'si benim isin soyle basladi. Sabah saat 7 civari uyanip, evden tami tamina 7:27'de ayrildim. Koy meydaninda bir sure beceriksizce otostop cekmeye calistim. Ilk araba hemen onumde durdu, benim icin durdu sandim. Megersem kadin oglunu duraga birakmak icin durmus, ve evine geri donecekmis. Ikincisini durdurmakta cok geciktim, beni gormediler bile. Ucuncusu Tel Aviv'e yolcu. Ama dorduncude sansim dondu ve cocugunu krese birakmis olan bir anne, Irit, beni Kudus'e kadar goturebilecegini soyledi. Hava guzel, yol guzel. Irit Kudus'un aksam uzeri cok sogudugu konusunda beni uyardi. Dun 30 dereceydi diye yanima montumu almadim, bugun de sicak olur sandim. Kudus'u gordum diyemeyecegim ne yazik ki fakat sehre ana yoldan degil orman yolundan girince manzara acayip guzel, bu kadarini soyleyebilirim. Irit insaat muhendisi, karayollari gibi bir yerde calisiyor. Is yeri sehrin sevimsiz sanayi bolgesinde. Beni orada birakti, ben de oradan merkez otobus duragina gitmek icin otubuse bindim. Otobus Ortodoks Yeshiva Yahudileri'yle doluydu. Eski kente dogru gittigimizden olabilir bilmiyorum, ama iclerinden biri inecegim durak konusunda bana epeyce yardimci oldu. Turla bulusacagim yere vardim sonunda. Amerika'dan pek cok kisi vardi turda, Israil, Portekiz, Hollanda, Guney Afrika, Almanya ve eminim baska ulkelerden insanlar da dahildi.  

Turu anlatmaya baslamadan once, Hebron'da olan bitenlerle ilgili kisa bir tarihceye girismek istemekteyim. Hebron, Turkce vikipedi'de adi El Halil olarak geciyor. Bilmeyenleriniz icin, Bati Seria'daki en buyuk sehirlerden biri:

* Yahudilik ve Islamiyet'de kutsal sayilan Ibrahim, Yakup, Ishak, Sarah, Rebekah, Leah ve Rachel gibi isimler burada gomuludur ve gomulu olduklari yer bir tapinak olarak iki dinden insanlarca ziyaret edilir;
*1929 katliamina gecis yapabilirim (wikipedia: Bu tarihte Arap isyancilar 67 Yahudi'yi oldurup, 60'ini da yaralamistir, Yahudi evleri ve sinagoglari yagmalanmis, siginaklara saklanan ve Arap komsulari tarafindan saklanarak korunan 435 Yahudi kurtulmustur); 
*Hebron'da organize Yahudi varligi son bulur;
*67 yilinda Filistinli Park Otel'de Paskalya'yi kutlamak icin ozel izinle gelen Bir Haham liderligindeki Yahudi grup, kutlama sonrasi oteli terk etmeyi reddeder, Israil ordusu onlari koruma adina askeri usse gelmeleri icin ikna eder. Bir sure sonra orayi da terk etmeyi reddettiklerinde, 1970'de ordu onlara terk edilmis bir askeri ussu tahsis eder, ve boylece 1970'de ilk Israil yerlesimi Kiryat Arba kurulur;
*1979 Beit Hadassa isgali (wikipedia: Haham'in karisi liderliginde 48 yerlesimci kadin ve cocuk, Hebron merkezdeki eski Hasassah Hastanesi binasi, simdiki adiyla Beit Hadassa'yi isgal ederler ve Hebron Yahudi Toplulugu Komitesi'ni kurarlar. Soz konusu ele gecirme, civardaki Arap dukkan sahipleriyle ciddi boyutlarda problemlere sebep oldu. Iki kez Israil Yargitay'ina basvuran Araplar sonuc alamadilar. Benzer olaylar Tel Rumeida gibi baska Hebron mahallelerinde de yasanmis, yerlesimcilerin sehirde daha fazla ev satin almaya calistiklari rapor edilmistir);
*1980 yilinda 6 Yeshiva ogrencisinin katli (Ogrenciler Sabat toreninden donmekteyken, cati katlarindan atilan tufek bombalarinin saldirisina ugradilar); 
*80lerde yerleskelerin insaasi baslar;
*1994 Goldstein katliami ile steril tampon bolgeleri donemi basladi (Kiryat Arbali B. Goldstein Tapinak'taki Muslumanlar'a ates acarak 29 kisiyi oldurdu, 125'ini yaraladi);
*1997 Hebron protokolu ile sehir H1 ve H2 olarak ikiye ayrildi, %80 Filistin, %20 Israil kontrolune gecildi;
*2000, Ikinci Intifada isyani. Bunlar kisaca onemli tarihler.

Tur rehberimiz Isaac kendini dindar bir Ortodoks Yahudi olarak tanitti. Annesi ve babasi Kuzey Amerika'dan gocmusler ama o Kudus dogumlu. Yeshivalar'la cevrili bir Yahudi yerlesiminde buyumus, okulla ve etrafindaki herseyle bir derdi olmus, kafasi bir suru soruyla doluymus vs. 2001-2004 arasi, Hebron'da Ikinci Intifada sirasinda Israil Ordusu'nda (burada bundan boyle IDF olarak gececek) gorev yapmis. Hala gorevdeyken orduda ve Hebron'da tam olarak neyin olup bittigini anlamiyorsun diyor. Birseylerin yanlis gittigini sezsen bile ancak hizmetin bittikten ve belli bir sure gectikten sonra deneyimlemis oldugun seyin tam olarak ne oldugunu idrak etmeye basliyorsun. Herhangi bir seyi saklamak mumkun olmadigindan Hebron'u aslinda cok seviyor. Inkar etmek, yalan soylemek veya gercekleri saklamak neredeyse imkansiz. Ona gore burasi Israil ve Israil siyasetinin minik bir kopyasi.
Burada, Isaac'la ayni fikri paylasmadigimi soylemem gerek, fakat bir takim politikaci ve rahatta kalmak isteyen ust duzey askerin Hebron'daki sartlari kendi avantajlarina kullandigina onemli kanitlar gormek mumkun gorunuyor. Filistinliler'in maruz kaldigi tuhaf muamele, Israil siyasetinden birilerinin ikiyuzlulugun gostergesi gibi duruyor. Bu hiziplerin, Filistin Otoritesi icindeki bozuklar ve Hamas'in tamamiyla birlikte yakin zamanda sahneden silinmesini umut ediyorum.

Bati Seria'ya girmeden once ve sonrasi, Filistinliler'in arabalarini kullanmalarinin yasak oldugu sehirler arasi yollardan geciyoruz. Onlarin kullanabilecegi yollar, bir duvarla bizden ayriliyor.


Bu esnada Isaac bize Hebron'un H1 ve H2'ye ayrilisinin hikayesini anlatiyor. Ben bunun daha kisasini size wikipedia'dan aktariyorum. "120.000 Filistinli'yi barindiran H1 kismi Filistin Otoritesi yonetimindedir. 30.000 Filistinlinin bulundugu H2 kismi da, tarihi Yahudi bolgesindeki yuzlerce Yahudi'yi korumak amaciyla Israil ordusunun yonetimindedir. Uzun sokaga cikma yasaklari, cesitli bolgelerdeki 16 kontrol noktasi yuzunden kisitli hareket imkanlari, Filistinliler'in yerlesim yerleri yakinlarindaki ticari etkinliklerin kapatilmasi ve yerlesimlerdeki kimi insanlarin verdikleri rahatsizliklar dolayisiyla H2 nufusundaki Araplar'in sayisinda buyuk bir dusus vardir."

Otobusumuz bizi Kudus'ten Kiryat Arba kapisina kadar goturdu (Hebron'daki modern ilk Yahudi yerlesimi). Kapida durup IDF ve Israil polis eskortunu beklememiz gerekti. (Yerlesimlerdeki insanlar polisi IDF'ten daha az sevdiginden, bazen polisin de IDF korumasina ihtiyaci oluyormus.) Eskortlarimiz elir gelmez Kiryat Arba'nin kuzey ucundan girip yerlesimin merkezine dogru yola ciktik. Asagidaki foto Kiryat Arba'dan bir goruntu.


Breaking the Silence ekibi Hebron'a hayalet sehir diyor. Bati Seria'nin ikinci en buyuk sehri niye hayalet sehir olmus? "Sehre girdiginizde Filistinliler goruntuden cikiyor. Bugun nadiren bir Filistinli'ye rastliyorsunuz." H2'yi kastediyor. Isaac bolgelere ayrilma, yerlesimciler ve sahadaki taktikler uzerine konusmaya devam ediyor. Taktiklerden biri sokaga cikma yasagi, ve genellikle Filistinliler'e uygulaniyor. Isaac'e gore 2001-2004 arasindaki yasaklarin sikligi yuzunden Hebron'daki issizlik orani bugun %75'lere varmis durumda. Diyor ki, "Eskiden H2'de 35.000 Filistinli yasardi. 1997'de sehir ikiye bolundugundeki sayi bu. Bugun tam olarak kac Filistinli'nin yasadigini bilen yok. En son rakamlar 2007 yilinda Israil'deki en buyuk iki insan haklari organizasyonu olan B'Tselem ve ACRI tarafindan yapilan bir anketten geliyor. Size verdigimiz haritalar bu anketten sonra basildi. Vardiklari sonuca gore normal bir hayat yasayamadiklari icin Filistinli ailelerin %42'si bolgeyi terk etmis... Bunun nicin boyle oldugunun, Hebron'un neden bir hayalet kente donustugunun uc sebebi var. Ilki, ve en onemlisi IDF stratejisidir. 180.000 Filistinli'nin bulundugu bir sehir merkezindeki 800 yerlesimciyi nasil korursun?IDF'in buna cevabi, her iki topluluk arasinda steril tampon bolgeleri olusturmak."

Anlasilan Kiryat Arba kurulduktan sonra IDF Filistinler'den gelecek bir intikam saldirisindan dolayi endiselendiginden, bunu engellemek adina 2 aylik bir sokaga cikma yasagi uygular. "Ana cadde olan a-Shuhada Caddesi Filistinliler'e kapatildi. Avraham Avinu yerlesiminin hemen onunde, bir zamanlarin Hebron'un et pazari ile etrafindaki meyve ve toptan satis pazarlari steril tampon bolgeleri ilan edildi ve Filistinler'in buralara girisi yasaklandi. Ikinci Inifada'nin baslamasiyla birlikte sehirde uc derecede sterilizasyon basladi. Birincisi, ve en temel olani, haritada mor cizgiyle gosterilen yerler."


Isaac'tan devam ediyorum. "Mor bolgelerde Filistinliler tasitlariyla giremezler. Bu caddeler uzerinde yasayan Filistinliler var fakat evlerine ancak ve ancak yuruyerek ulasabilirler. Ancak Filistinli olmayanlar bu yollarda tasit kullanabilir, ve konsept son derece basit. Ne kadar az Filistinli arabasi, o kadar az Filistinli. Ne kadar az Filistinli, o kadar az hizip. Ne kadar az hizip, yerlesimlerde o kadar guvenlik. Yerlesim bolgelerine yaklastikca da sterilizasyon artiyor. Ikinci derece sari yollar. Buralar uzerinde Filistinliler dukkan acamazlar. En yuksek derece sterilizasyon ise kirmizi yollar. Bunlar steril yollar. Bu yollarda Filistinliler ne tasitlarini kullanabilir, ne dukkan acabilir, ne de yuruyebilirler. Anlasildi mi? Steril yollarda Filistinli yayalar yuruyemez. Bu steril yollar uzerinde yasayan Filistinler var. Epey var. Bu durumda evlerinin on kapisinda muhur var. Evlerine catiya tirmanip arka yola inen merdiven araciligiyla giriyorlar. Iste bu Hebron'un hayalet sehre donusme sebeplerinden biri. "

"Kiryat Arba ile Givat Arbo yerlesimleri arasinda Jabarri ailesine ait bir arazi var. Iste tam bu arazi uzerinde Ingilizce'de David'in yildizi, Turkce'de de galiba Suleyman'in muhru olarak bilinen isaretin dikili oldugu su beyaz cadiri dikti bazi yerlesimciler. Bu bir sinagog, haftada bir gelirler ama oyle kimse ibadet etmez burada. Suleyman muhru simdiye kadar 38 kere ordu tarafindan sokuldu, ve her defasinda bir kac saat icinde yeniden dikildi. Ben sahsen 2 kez indirdim. Oyunun bir parcasi bu."


Otobus yola devam ederken Isaac bize Kiryat Arba'dan Tapinak'a giden Prayer's Road yani Ibadet Caddesi'ni gosterdi. "Bu cadde uzerinde, Kasim 2002 Ikinci Intifada sirasinda en kanli saldirilardan biri gerceklestirildi. 12 Israil askeri ve yerlesimleri koruyan guvenlik gorevlisi olduruldu. Saldirinin ardindan Israil, 32 adet Filistinliler'e ait evi yikarak, Kiryat Arba ve Tapinak arasinda guvenli bir yol insa etmeyi planladilar. Bunun uzerine Israilli insan haklari organizasyonlari Yargitay'a basvurdu ve yalnizca 2,5 evin yikilacagi haberini aldidlar. Hebron'daki Ibadet Caddesi saldiri ardindan Filistinliler'e 6 aylik bir sokaga cikma yasagi uygulandi." "Dort veya bes gunde bir yasak gecici olarak kalkardi ki insanlar gidip malzeme depolayabilsin ve sonra geri donebilsin. Okul ve is ise yok."

Kiryat Arba'dan hemen sonra gelen bir Arap mahallesini gecerken, Isaac IDF askerlerinin Hebron'da varliklarini hissettirmek zorunda olduklarindan bahsetti. Bu da gece sifti sirasinda kumandanin rastgele bir evi secmesiyle basliyor. "Yerlesimlerin tam merkezde oldugu isgal altindaki bir sehirde duzen saglamak maksadiyla askeriye her gun ne yapar? Secilen eve gece dalarsin, tum aileyi uyandirir, erkekleri kadinlari ayri taraflara dizersin, evi arar ve sonra da cikip gidersin. Birkac tas bombasi havaya atesler, gurultu patirti yapar, ayni sokakta baska bir evi basip cikar, havaya kursun atesler, kapilari tiklar, sehrin bir baska kosesine yollanir, baska bir evi basarsin. Varligini hissettirmek icin gece boyle gecer." Benzer hatta neredeyse ayni seyleri daha once Irak, Afganistan ve Vietnam'dan bahseden askerlerden de duymustum. Winter Soldier'da, Irak videolarinda hep ayni hikayeler. Boylesi gaddar ve kaba uygulamalarin hakli bir guc gosterisiyle yapildigini ben kabullenmiyorum. Bu sirada Isaac sehir merkezine vardigimizi bildiriyor bize.

Sehir gercekten de bir hayalet kent. Burayi insan hayatiyla ilgili her hangi bir seyin merkezi gibi dusunmek zor. Tum dukkanlar ve kafes evler (bunu sonra anlatacagim) bos. Sehir merkezi tapinagin hemen bitisinde basliyor. Fikir vermesi acisindan sehir merkezinden bir goruntu:


Yuruyusumuze baslamak uzere Tapinak'in onunde indik otobuslerden. Tapinak binasinin hemen caprazinda yolun bir tarafinda Yahudi, bir tarafinda Arap turistik hediye dukkanlari var. Yasanan ironiyi sergilemek adina basarili bir bir turistik bir girisim. Burasi eski kent ve H1 sektorunde. Isaac haritada nerede oldugumuzu gostermek icin kisa bir sure durdu. Tapinak'in ziyaret ayarlamalariyla ilgili de ilginc bir bilgi paylasti bizimle. "1994 Goldstein katliamindan itibaren Tapinak ikiye ayrildi. Fakat milliyete degil dine gore. Bir bolum sinegog, bir bolum camii." Musluman ve Yahudiler'in farkli girisleri var ve bunun harci bir kapi kullanamazlar. Tapinak'in icinden de diger tarafa gecis yasak. Musluman otoritesi olan Vakif'la yapilan anlasmaya gore her bir taraf yilda 10 gunlugune tum Tapinak'i ziyaret hakkina sahip. Eger Musluman veya Yahudi degilsen istedigin taraftan girebilirsin." Hepimiz kisaca Tapinak'i ziyaret ettik, Ibrahim, Isak, Yakup... Isaac'i iceri almadilar. Kafasindaki kippah'a ragmen, siyasisin dediler. Yerlesimciler siyasi olmuyor herhalde. Neyse, bu aciklama sonrasinda Tel Rumedia'ya dogru yuruyuse ciktik.

Ikinci Intifada oncesinde meyve pazari olan bir alanda dururken, Isaac de pazara gien yollarla ilgili bizi bilgilendirdi. "1994 Goldstein katliami sonrasinda sebze pazari sterilize edildi, bu pazar (meyve) hala aktif. 2001 Mart'inda (hatirlayamadigim, kucuk bir cocuga ait Ibranice bir isim) Filistinli bir keskin nisanci tarafindan olduruldu. Yerlesimciler gelip pazari yerle bir ettiler, ordu geldi, her iki tarafa da tel orgu cekti, bu cadde de Israil ve Filistinliler'e kapali askeri alan ilan edildi. Bir yil uc ay sonra, 2002 Haziran'inda yine bu meydanda bir yerlesimci bicaklandi. 2-3 gun sonra Israil'den buldozerler geldi, pazardan geriye kalanlari temizledi ve mekan yalnizca yerlesimcilere acildi. Sehirdeki dinamiklerin nasil calistigina bir ornek bu. Yerlesimcilere karsi her bir terorist saldiri sonrasinda onlari sakinlestirmenin bir yolu, bir baska yolu daha kapatmak ve sonra bu yolu yalnizca onlara acmak." Daha sonra hemen ardimizdaki bir sira dukkani gosterip, "toptancilar pazarinin hikayesi, bana gore su anda etrafimizda olan biteni anlamamiz icin en guzel orneklerden biri. Hebron Tuggeneralini dusunurseniz, bu adam sehrin askeri valisi. Ushid Zion'un (?) guneyinden itibaren her yeri o kontrol ediyor, yarim milyon Filistinli, 35.000 yerlesimci. Hebron'un hikayesi nedir? Bu adam bir general olarak ordudaki en berbat goreve sahip, olabilecek en politize, en problemli bolgeye tayin edilmis durumda. Hicbir seye hayir diyemez. Istedigi sey nedir? Burada gecirecegi gorev suresini en az problemle atlatmak ve kariyerine devam etmek. Bunu nasil saglar? Sakin, sessiz bir ortama ihtiyac duyar. Cevap etrafinizda. Filistinliler'i bir kenara iterseniz size zaten kimse bir sey demez. Yerlesimciler bir sey yaparsa onlarla catismazsiniz. Cunku catisirsaniz ertesi gun parlamentoya cagrilirsiniz, bakanlar di, medyaydi... Kim bu basagrisini ister ki? Bunu yalnizca disaridan yapilan bir gozlem olarak soylemiyorum. Bu, toptancilar pazari hikayesinden bizzat cikan sonuc. Detaylara girecegim simdi."

Buraya kadar Tuggeneralin asil niyeti konusunda biraz spekulatif duruyor anlatilanlar. Inanilmasi guc seyler olmasa da, Isaac'in sozlerini dogrulamanin bir yolu yok, imkanlarim dahilinde yani. Duydugum herseyi, duygu seline kapilip kabul etmek boyle bir yerde kolay. Bunu reddetmek acimasizlik gibi dahi dursa, bir atayim geride durmaya kararliyim. Her neyse, Isaac hikayesine devam ediyor: "2001 Mart'indaki cinayet sonrasinda 9 yerlesimci Filistinliler'e ait 13 dukkana el koydular. Haziran 2001, Israil Yargitay'i bu el koymayi yasadisi ilan ederek, yerlesimcilerin cikarilmasi emrini cikardi. Yerlesimciler ancak Subat 2006'da cikarilabildi. Haziran 2001'den Subat 2006'ya neler oldu? Cok basit. Yargitay 2002'de tekrar toplandi, IDF'ye sordu 'Neler oluyor? Bir yil once karar cikardik, bu aileleri cikarmaniz lazim, nicin yerine getirmiyorsunuz?' IDF'de oturup durum raporu hazirlayan bir komite vardir, bu komite de Yargitay'a "Soyle ki, sehirde ciddi boyutta teror var. Bu isle simdi bas edemeyiz. Sinirli kaynaklarimiz var ve onlari sadece terorle mucadeleye ayirabiliriz.' Ve buna ben de karsi cikamam, kabul edilir bir durum. O sirada ben de buradaydim, biliyorum. Hebron'da zor zamanlar, pek cok guvenlik problemi var. Ikinci Intifada her tarafta. 2003'te yine ayni sey. 2004 ayni. 2005'e gelinir, Yargitay yine toplanip IDF'ye sorar, 'Neler oluyor?' IDF komitesinden gelen resmi cevap ne biliyor musunuz? 'Bakin, sehir nihayet sakinledi, bize biraz rahat verseniz? Ne diye yeniden kargasa cikartalim?' Bunun uzerine Yargitay, 'Subat 15, 2006 son tarihtir. Bundan sonrasina gecmeyeceksiniz. Tahliye vakti geldiginde Israil toplumunun verdigi emirle yerlesimciler uzerinde daha once uygulayamadiginiz yaptirimlara basvurabilirsiniz.' Israil yasalarina gore, bir kisiyi tahliye etmeden once, kisi itiraz hakkini kullanabilsin diye 30 gun muhlet tanirsiniz. Dolayisiyla Ocak 2006'da ordu ve polis geldiler, tahliye emirlerini astilar, birkac polis gorevlisi yerlesimcilerin saldirisiyla yaralandi. Israil bir anda uykudan uyandi, "Aa Hebron'da yerlesimci saldirilari var, ne yapmamiz lazim?' diye.  Ilk defa insanlar disaridan yerlesimcilerin gelip direnise katilmamalari icin tam anlamiyla bir kapanmadan soz eder oldu. Bir suru konusma. Herkes buyuk bir kavganin kopmasini bekliyor. Subat 15 geldi, gunes dogdu, 2-3 gece once yerlesimcilerin mucadelesiz cekip gittikleri ortaya cikti. Kimse ne oldugunu anlayamadi.Nasil olur? Sirf emir geldi diye mi? Neler oluyor? Amos Harel, o zamanlar Israil'in en prestijli gazetesinin (Haaretz) askeri muhabiri, hikayeyi ortaya cikardi. Yair Golan adli kisi, o zamanlar Bati Seria'daki tum IDF birimlerinden sorumlu kisi, megerse yerlesimcilerle gizli bir antlasma imzalamis. 'Siz simdi olay cikarmadan gidin, birkac ay sonra geri donmenize biz musade edecegiz.' Konuyla ilgili ben de ufak bir gazete arsiv taramasi yaptim. Ama makaleler Ingilizce. Bakarim derseniz, linkler hemen asagida geliyor.

Isaac'den devam. "Bassavci bu anlasmayi duyunca, 'Yok yok Yair Golan, bu hos degil. Hukumet yasalarina aykiri bir sey bu, Yargitay kararina aykiri. Onlarin bu sekilde geri donmelerine musade edemeyiz.' (Ingilizce makaleleri okuyamayacaklar icin soyleyeyim, ordu bu gizli anlasmayi yalanlamis, fakat yalanladigi serbestce geri donme hakki, yoksa soyledikleri seye gore o carsiyi belediyenin isletmesinden aldiktan sonra, gerekli sure gectikten ve hal durulduktan sonra yapilacak bir degerlendirmeyle yerlesimciler isterlerse kiralayabilecekler.) Fakat tabii ki Yair Golan'a hicbir sey olmadi. Birkac ay sonra da yerlesimciler geri donmelerine oyle kolay izin verilmeyecegini anlayinca, aralarindan iki aile dukkanlari isgal etti. Bir yil sonra Subat 2007'de yeniden cikartildilar. Hatirlar misiniz bilmem. Medyada epey bir ses getirmisti. Iki aileyi cikartmak icin 200 polis geldi diye. Bazilari bunun guvenlik polisleri hakkinda kritik bir durumun isareti olarak gordu, bazilari da bunun dis dunyaya "Bakin iste, biz bir sey yapamiyoruz. Bakin su aileleri dahi cikarmak icin ne kadar buyuk bir guc gerekiyor, uzgunuz," diyerek politik bir sova donusturuldugunu dusunuyor. Ben politik bir sov oldugunu dusunenlerdenim. Sebebini gostereyim. Su dukkanlara bakin simdi. Buraya gelirken yolda gordugumuz kapatilmis Filistinli dukkanlara benziyorlar degil mi? Yolun sonundaki sari tenteli dukkani goruyor musunuz? Bir fark yok gibi duruyor degil mi? Gelin bir de yakindan bakalim." Ve dukkana dogru yurumeye basliyoruz. Simdi soyle bir durum var. Ben Isaac'in sari tenteli dukkanla ilgili soyledigi seyi kacirdim zita pazarin yikinti kisminda cok ilginc duvar suslemeleri ve duvar resimleri vardi. Fotograflarini cekmeye basladim ve yanlarina gittigimde Isaac coktan hikayesini bitirmisti. Benim icin de tekrarlamasini isteyecek vakit yoktu. Boyle iste, beceremedim. :(

Bu makale yerlesimcilerin saldirilari ile ilgili:

Bu da beklenmedik derecede sakin gecen yerlesimcilerin Arap dukkanlardan tahliye edilisi haberi. Isaac'in anlattiklariyla hemen hemen ayni. Tumunu okumanizi tavsiye ederim. Yazan da Amos Harel:
Yazinin sonlarina dogru zamanin GOC Merkez kumandani Yair Naveh'in su sozleri alintilanmis:
"Carpik bir dunya gorusune sahip, etrafindakilerden bunalmis bir nesil yetisiyor, ve devletle aralarindaki ucurum da giderek buyuyor. Bu genc insanlar Israil bayralarini yirtip yaktilar." Gercekten de uzucu bir oyku bu. Ve bunda devletin ihmalinin vev goz yummasinin ne kadar rol oynadigini da dusunmeden edemiyorum. Bu insanlarin yerlesim yerlerini bu sekilde buyutmelerine, yeni yerler kurmalarina bu sekilde nasil izin verdiler ve bu kavgalari koruklediler? 10 yasinda Israilli yerlesimci cocuklarin Isaac'a ve buyuk ihtimalle Filistinli yasitlarina ve IDF askerlerine plastik sise ve tas firlatmalarini izlemek kalbimi  kiriyor. Tasi firlatir firlatmaz oglanin suratinda beliren korku ve bir seyi incitmis olmanin verdigi irkilme, 15'ine geldiginde de olacak mi? Su yasinda bir Filistinli'ye tas atarken irkiliyor mu? 

Bu yazi Harel dahil toplam 3 gazeteci tarafindan, IDF'nin yerlesimcilerle dukkanlar uzerine gizli anlasma yapildigini reddetmesi uzerine:
Neyi inkar ettiklerini tam anlayabilmis degilim ve fakat. Bahsi gecen dukkanlar Araplara ait. Ve yerlesimcilere dukkanin kiralanma hakkini sehirden askeriyeye aldigini, ileriki bir tarihte sartlar el verirse yerlesimcilere kiralanabilecegini soyluyorsun. Araplara kiralamaktan bahsetmiyorsun bile. Madem ki yerlesimciler gelecekti, cikarmaya ne gerek var? Ceza arti kira parasi kesmek daha kolay olmaz miydi? Dukkanlarin eski Arap kiracilarina soz hakki verildi mi?


Ve ardindan verilen soz tutulmus:
www.haaretz.com/print-edition/news/israel-ends-lease-with-hebron-for-wholesale-market-1.61898

Filistinli tuccarlarin dukkanlarina geri donmelerine izin verilmeyecek. Dukkanlarindan cikarilma sebepleri de onlara karsi islenmis cinayetler. Ikinci Intifada zamaninda da ordu yerlesimcilerin dukkanlari ele gecirmelerine bir sey yapamamis. Bunun sebebi guvenlik olabilir mi gercekten? Tartismali bir bolgeye fanatikleri yerlestirmenin guvenlik derdiyle bir baglantisi yok benim gozumde. Ve bunun icin IDF'yi suclamak da (bolgedeki askerleri yani) yanlis bence. Ozellikle de Intifada zamaninda cok daha elzem konular var ellerinde. Fakat yukaridan gelen kararlar, askerlere gerekli tahliyeleri zamaninda  yapabilmeleri icin yeterli kaynagi gondermeyen devletin bir sorumlulugu yok mu?

Bu makaleye gore yerlesimciler hala bu dukkanlarin bir kismindalar: (http://www.haaretz.com/print-edition/news/palestinians-petition-high-court-to-evict-hebron-squatters-1.326634) Ve bu da yerlesimcilerin bir sozcusunden alintilar iceren bir makale. Buna gore yerlesimciler Netanyahu koalisyonu icin ciddi bir sorun olmaya artik baslamis. Makale Der Spiegel'den:
http://www.spiegel.de/international/world/0,1518,719203,00.html

Hebron 2 yazisina gecebiliriz.

Tuesday, December 28, 2010

16. Gun: Tesadufen insanlar ve de uretken bir gun, evet.

Gunu basariyla ozetleyen bir baslik icin kendimi kutluyorum. Bugunden itibaren karar verdim, isten sonra, aksam saat 3:30 civari okuldad idman yapmaya. Calismadigim gunler parklarda veya spor merkezinde ve hatta plajda idman yapabilirim! Bugun, istisnai sicak bir gundu, hava 30 dereceydi ve ben ilk kez Baris Okulu'nda idman yaptim. Atelye calismalarinin ve toplantilarin yapildigi yan binanin cok guzel bir fuaye alani var. Epeyce genis, tas zemin, ahsap sutunlar ve ahsap cati, bir duvari tamamen cam ve palmiye agacli bahceye bakiyor. Pek guzel. Fakat bundan once okulda tum gun Almanya'daki bir vakfa bir rapor yazmakla ugrastim. Okulun Insani Yardim Organizasyonu, Nablus'ta ziyaret ettigimiz Future Generation Hands Association adli organizasyonla ortaklasa "Savas Kurbani Cocuklar" adli bir proje gerceklestirmisler. Bu organizasyon, Nablus gezisinde anlattigim Ahmad'in organizasyonu. Aslinda ek para gelirse devam edecek bir proje bu. Simdilik 3 cocuga yardim edilmis. Amac, savasta veya genelde Ikinci Intifada sirasinda fiziksel ve psikolojik zarar goren cocuklara ihtiyaclari olan tibbi yardimi goturmek.

Ben rapor uzerinde calisadururken, bu Nabluslu FGHA'nin website'sinden de epeyce yararlandim. Tum site Ingilizce. Fakat pek cok gramer hatasiyla, ifade bozukluguyla dolu. Benim Ingilizcem super oldugundan degil ama yine de Halim'e Ahmad onaylarsa tum siteyi redakte etmek istedigimi soyledim. Halim, Ahmad'a daha sormadan sen yap cok makbule gececektir dedi. Bir is daha almis oldum boylece uzerime. Guzel olur umarim. Bu arada Yael geldi ve onumuzdeki ayki konferansi kameraya alip alamayacagimi sordu. Uzerine atladim tabii ve dedim bir sartla. Insanlarla roportaj yapip bunu kameraya almama musade edeceksiniz. Tamamdir dedi. ! Uzaklardan bir belgesel sesi geliyor kulaklarima. :p Umarim.

Sonra bir ara cok seker Ingiliz bir kari koca ve iki veletleri geldiler. Buradaki ilkokul ile ilgili bilgi ve brosur istediler. Ben de onlari Halkla Iliskiler bolumundeki Howard Shippin'le tanistirdim. Anlasilan buradaki gibi kendine has bir ilk okulda calisiyorlarmis Ingiltere'de ve buradaki okulla ortaklasa bir seyler yapmak isterlermis vs. Yol uzerinde Ahlan'a ugradim oglen yemegi icin. Lebane sandvicimi beklerkene 8 yaslarinda bir kiz cocugu geldi yanima. Adi Emma, Cincinnatili. Amerikali yani. Hiristiyan, ailesiyle tatile gelmis. Iyi Ingilizce konustugum icin cok sasirdi. Kudus'e gideceklermis, yarin belki karsilasiriz.

Insanlarla boyle rastgele tanismak cok hosuma gidiyor, gunesli ve tatli bir gunde hele. Neyse, 3:30 gibi okulda benden ve Nammur'dan baska kimse kalmamisti. Ben de her bir tarafi kilitleyip fuayeye gittim, capoeira idmani icin. Gayet guzel bir idmandi, yalniz tas zemin, boyle kuru havasi olan bir memlekette, dolayisiyla kuru ayak tabanlarina sahip biri icin ideal bir zemin degil, cok kaygan oluyor. Terlesen de baska turlu kaygan. Cozum bulmak lazim, Sean paspasla yerleri arada sirada diyor, belki ise yarar gorecegiz. Ayrica tuhaf ama bir o kadar da komik bir sey oldu. Ben tam boyle basasagi bir seyler yapiyorken iceri bir grup adam girdi. Bir kismi Arap, bir kismi Yahudi. Azicik mutaasip tiplere benziyorlardi. Beni o halde gorunce biraz afalladilar. Dogrulup yardimci olabilir miyim dedim. Ses yok. Ingilizce konusabilir misiniz, ben Arapca veya Ibranice bilmiyorum dedim. Yine cit yok, saskin sakin bakiyorlar bana, ne yone gideceklerini de sasirmislar belli ki. Bir sure daha boyle siritkan onlar saskin bakistik. Neden sonra biri agzindan atelye calismasini kacirdi. Ben de onlari dogru mekana yonlendirdim. Herkes kendi isinin basina dondu.

Gayet guzel terli bir idmanin ardindan serin serin eve yurudum. Evde bir de ne(ler) goreyim? KOCAMAN ve YEPYENI bir buzdolabi. Son moda :p ve de GICIR bir camasir makinesi! Mouna yerlestirmis buzdolabini ve mutfak dolaplarini. Hersey acayip tertipli, kutular ozel isimlendirilmis, siniflandirilmis vs. Ben de aksam yemegi icin ona yardim ettim. Patates soydum bir suru ve gururla soyluyorum elimde zerre kesik yok. Baharatli, izgara patates ve uzerine sarmisakli yogurt sos. :) Lezizzzz. Simdi artik yavastan yatmam lazim zira sabah erken kalkip 7:30'da otobus duragina dikilecegim, otostop cekmek icin. Burada otostop cok dogal, cok sik basvurulan bir yol. Kudus'e kadar bulursam bir araba sahane olur tabii. Gorecegiz yarin. Once eski askerlerle Hebron, sonra KUDUS'e gidiyorum!!!

Monday, December 27, 2010

15. Gun: NSWAS'da ne var ne yok.

Bildigim kadariyla bugun koyde pek bir hadise yok bugun. Ogleden sonra 3-4 civarinda bir saatligine elektirikler  kesildi. Jacky ben ve Halim epey guzel bir toplanti yaptik. Basvuruya son halini verdik. Yarin Jack online yollayacak. Yael'den bugun ogrendigime gore onumuzdeki ay burada ilginc bir konferans duzenlenecek. Ikincisiymis bu. Pek cok gazeteci, akademisyen ve aktivist katilacakmis. Kisisel bir cevirmen bulmak icin elimden geleni yapacagim ama kayde deger insanlarla tanisip faydali baglantilar kuracagima eminim. Ayrica bu Cuma okulda bir "facilitators" egitimi ve liseli gencler arasinda bir "karsilasma" atelye calismasi yapilacakmis. Ne konustuklarini anlayacagimdan degil ama belli olmaz belki etkinligin bir kismini dahi olsa benim icin cevirebilecek birini bulurum. Fotograf cekmek de keyifli olacaktir.

Sakin bir gece gecirecek gibiyiz. Bugun ve aksam hava sicakti. O yuzden simdi ortak salonda oturuyorum. Mouna esasli bir temizlik yapti gecen gun. Dolayisiyla keyfim de yerinde. Aslinda hazir bu kadar temizken bir kameraya almak lazim. Evin her daim boyle temiz kalmasi icin elimden geleni yapacagim ve kalan diger insanlara da bu konuda taviz vermeyecegim. Anlasilan yakinda yeni bir camasir makinesi ve buzdolabi da gelecekmis. Guzel haberler bunlar.

Koyle ilgili bugunku haberler bunlar. Bana gelince, bence simdikinden daha aktif ve uretken olmam gerekiyor. Bu uyandim idman yaptim okula gittim eve dondum fasli bir rutine donmeye basladi. Ilk iki sey onemli ve iyi de olsa, daha cok kesfe cikmaliyim. Hem mekan, hem fikir, hem de insan kesfine. 3. haftama girmisken hala Tel Aviv'e gitmemis olmam bence sacma. Bu durumda Carsamba gunku Hebron turundan sonra Kudus'u gezmeye karar verdim. Kudus yahu!

Ayrica capoeira dersi vermeye de hazir olduguma karar verdim. Hatta sabah idmanlarimi okuldaki bir alanda yapmak daha mantikli olacak gibi zira bizim teras kat cok pis. Bir ara girismek lazim oraya da. Cuma gunleri koyde yoga dersleri varmis. Bu Cuma gideyim diyorum. Ucuzsa her hafta veya iki haftada bir gidebilirim. Capoeira icin yoga hocasinin destegini almak da guzel olur hem.

"Missed opportunities for Peace: U.S. Middle East Policy 1981-1986" yani "Baris Adina Kacirilmis Firsatlar: ABD Orta Dogu Politikasi 1981-1986" adli bir kitap okumaya basladim. Temiz bir dili var ve iyi bir kitaba benziyor. Notlar aliyorum, yakinda onlari buradan paylasmayi dusunuyorum. Aslinda bu tur bilgileri paylasmayi hep dusunuyordum bu blogu yazarken. Bu aksamlik da boyledir.

Sunday, December 26, 2010

14. Gun: Olmak uzere...

Iki hafta olmak uzere. Birinci ayi kutlayacagiz yakinda. Boyle anlatacak bir sey olmamasi hosuma gitmiyor ama bugun de boyle gecti ne edelim? Erkenden kalkip okula gittim. BM metni uzerinde calistim biraz, kutuphaneyi kurcaladim, iki ilginc kitap aldim incelemek icin. Jacky, basvurunun cinsiyetle ilgili kismini benim yazmami istedi. Guzel oldu, ama yarin tekrar uzerinden gecerim diye dusunuyorum. Urdun gezisi ne zaman olacak bilmiyorum ama yarin unutmazsam tarihini soracagim, onceden yapmam gereken, pasaportsal isler var mi diye.

Bunun disinda Nammur'un onu sisko diye cagirdigimda bana alindigini fark ettim. Odayi terk ediyor resmen. Kapiyi kilitleyip eve donecegim zaman da odadan cikmak bilmedi, elimle ittirmeye kalkinca ilk pence yarami acti kolumda. Nammur'dan kanli oykuler.

Yarin erken kalkip, idman yapip, becerebilirsem Sessizlik Odasi'nda meditasyon yapmayi deneyecegim. Hayirli geceler Turkiye.

Saturday, December 25, 2010

13. Gun: Hicbir sey gunu bolum 2

Blog basliklarim, severek takip ettigim Mobility Work-out of the day (MWOD) blog'una benzemeye basladi, cok hos. 100 kusur gune kadar gidecek bu haydin bakalim. Ve karar verdim, onumuzdeki hafta bu "bisi olmadi ki" Cumartesi zincirini kiracagim! Gerci bugun oyle cok da bos degildi zira....

Sahane bir idman yaptim bugun. Capoeira ve Ido'nun kalca rutiniyle birlikte. Mouna capoeira hareketlerini kameraya aldi, izledim, ogrendim, tekrarlamayacagim o hatalari, zamanla yitecekler.

Sonra guzel bir kahvalti ettik. sohbet de koyu gecti. Kedileri de 3 posta besledim. Komik komik videolarini cektim. Artik iyice korkusuzlar, yemek vermem icin bana bagrinirken yuruyor olsam bile ayagima dolaniyorlar, bugun az kaldi birinin uzerine basiyordum! Kucagima da aliyorum ama henuz sakin durmayi beceremiyorlar, heyecan basiyor yavrulari, korkaklar daha. Videolardan birinde agacta takiliyorlar, birinde de yaramaz turuncu yavru avludaki su borusunun girdigi gedige girmis, oynuyor. Youtube yarin hizlanir ofiste, hepsini yuklerim.

Bu arada "Breaking the Silence" diye bir tura katiliyorum Carsamba gunu. Anlami "Sessligin Kirilisi". (www.breakingthesilence.org.il) Ikinci Intifada sirasinda Israil ordusunda gorev yapmis gazilerin kurdugu bir organizasyon. Kitapciklarinda soyle seyler diyor: "BTS, Israil halkina, isgal altindaki topraklarda her gun yasanan, medyada gosterilmeseler de aslinda bir rutine donusmus olan seyleri gostermek icin kurulmustur. BTS, ... daha once sessiz kalmis askerlerin seslerini one cikartiyor." Hebron'a goturecek tur bizi. Hebron, Bati Seria'da, hem Muslumanlar hem de Yahudiler icin kulturel, ulusal, tarihi ve dini bir oneme sahip bir sehir. Oradaki bir Filistinli ve bir de Yahudi bir aileye de konuk oluyorsunuz. Hebron Bati Seria'daki ikinci en buyuk Filistin sehri, ve anlasilan " icinde bir Yahudi yerlesim birimi bulunan yegane Arap kenti. Filistinli ve Yahudi ailelerin birbirine bitisik duvarlara sahip oldugu tek sehir." Ilginc, degil mi? Guvenlik oldukca siki, dolayisiyla endiseye mahal yok.

Carsamba gunu iyi bir kameraman ve gazeteci olmaya kararliyim. Sonucu hep beraber gorecegiz. (VE EVET, turu duzenleyenler kamera getirebilecegimi soylediler.)

Friday, December 24, 2010

12. Gun: Shabat'ta hic mi bir sey olmaz be?

Yani simdilik, bu ikinci Cuma gunum, pek bir aktiviteye rastlamadim. Tabii Neve Shalom disinda pek de bir yere gitmedim. Ve fakat Cuma ve Cumartesi gunleri shabat dolayisiyla otobus seferleri cok az. Oyle kolay degil program yapmak ve cikmak. Gitsem, eminim Tel Aviv veya Kudus'te ilginc bir seyler bulacagima. Tembellik. Bugun aslinda Boston'da bir sokak festivalinde tanistigim Iris adli Israilli bir arkadasimla bulusacaktim, Tel Aviv'de. Iris muzik egitimi aliyor New Hempshire'da. Davulcu. Super bir kiz. Beni Tel Aviv'de bu sabah yapilacak olan multeci haklari uzerine bir protestoya davet etmisti. O da davul calacak. Ben nasil gidecegimi vs ayarlamisken, hatirladim ki bir gun onceden Timo'yla arabayi sabah 10'da almayi ayarladigimizi ve market alisverisine gitmeyi planladigimizi hatirladim. Bu onemli bir sey, dolayisiyla Iris'i arayip gorusmemizi hafta icin bir gune ertelemek zorunda kaldim istemeden.

Alisverisimiz keyifli gecti. Hava inanilmaz guzel, sicacik. Ben bilmem ne adli bir sehre gittik. Ufak bir kent ve Israil'deki yer isimlerine henuz alisamadim. Iyice ogrenince su yukaridaki cehalet ornegini duzeltecegim.  Gecen hafta gittimizden cok daha buyuk ve daha ucuz bir market bu. Epeyce sey aldik. Kulak temizleme cubugu aldigim icin cok mutluyum. Bu da boyle bir detay size. Hepsi 410 Shekel tuttu. Araba kullanmayi ben seviyorum, tekrar fark ettim. Yollar nefis ama. Bu sehre giden yol hele, agaclikli, yemyesil agaclar, bol bol bisikletli ve otostop cekenler var. Otostop cekme isine ben de baslasam iyi olacak. (Korkmayin ey ahali.) Raida'yla da NSWAS'dan bana bir bisiklet ayarlama isini halletmem lazim. Bu yolda harika bisiklete binilir. Hava da buna cok musait ve ben bunu yapmazsam yuh deyin, hak etmisimdir. Neyse, alisveris merkezinde azicik daha dolandiktan sonra eve donduk. Bugun malum noel. Bizi bir noel yemegine davet etmisler, buradan Arap bir Hiristiyan aile. Ve fakat acayip guzel bir sofra olduguna emin olsam da, yapacak yazacak cok seyim oldugundan ben gitmedim. Yarin idmanima capoeira ve Sean'in gecen gun gonderdigi Ido Portal workshop'indan yeni bir kalca bolumunu ekleyecegim. Mouna da bazi hareketleri kameraya alacak, ben izleyip  hatalarimi goreyim diye. Durum budur.

Thursday, December 23, 2010

11. Gun: Aylin Bati Seria'da! Yaaaaaa.

Simdi cok gec bir saat ve yarin Tel Aviv'e gitmem lazim sabahin korunde. O yuzden yatiyorum ama yarin aksam doner donmez bunu tazeleyecegim. Yani, aksam tekrar bakin, edit yapip, Nablus hikayesini anlatacagim. Bu arada, artik bir cep telefonum var, gerekli sahislara da iletildi bu numara.

Boyle deyip sonra da soz verdigim gibi yaziyi postalayamadim. Uzerine de az once bitirmisken bu yaziyi, internette olan bir salaklik yuzunden tum yazi kayboldu ve ben simdi Nablus'i tekrar yazmak zorundayim. Bir saattir verdigim ugras, yok oldu. Sinirlenmemeye calisarak tekrar basliyorum anlatmaya.
Gun, 23 Aralik Persembe.

Sabah kalkip idman yapip, Birlesmis Milletler projesiyle ilgili ikinci toplantiya gitmemle baslamis oldu. Ilkine gore oldukca verimli gecti diyebilirim. Daha onceki "Future Visions" belgesi, Yuksek Takip Komitesi ile Israil Yerel Arap Yonetimleri Baskanlari Ulusal Komitesi tarafindan olusturulmus ve genel anlamda "Israil'deki Araplar'in iliskileri, kimlik ve vatandasligi" uzerine yogunlasiyor. Ele alinan konular arasinda "yasal statu, toprak ve iskan, ekonomik ve sosyal gelsim, Arap egitimi vizyonu, Arap Filistin kulturu ve Israil'deki Filistinli Araplar'in siyasal ve ulusal calismalari" var. Israil Araplari ve Yahudileri'nin aralarinda konusup anlasmalari gereken onemli noktalari tespit ediyor. Bu meselelerin tanimlanmasi konusunda, daha once ulkedeki Arap liderler bir araya gelip dokuman ortaya cikarmamis olduklarindan, onemli bir belge bu. Fakat Israilli yahudiler belgeye bildigim kadariyla hicbir noktada dahil edilmemisler. Araplar'in kendi aralarinda bu konulari tartisip taleplerini belirlemis olmalari elbette onemli ve belki de bu belirlemede Yahudi varligina ihtiyac yok. Fakat belgenin genis capli kabulu adina bir ortaklik bir sekilde kurulabilirdi. Neyse, gelelim bizim teklifimize. Buna gore 2 yillik yogun toplantilar, tartisma gruplari, dersler, Arap ve Yahudi akademisyenlerce sunulacak degerlendirmeler sonucunda bu onceki belgede tespit edilen noktalar ve belki de yenileri uzerine yepyeni bir dosya hazirlanacak. Yani bu ortaklasa verilen kararlarin bir belgesi olacak. Halim'e gore mesela 10 konudan 7'si uzerinde mutabakata varirlarsa bu bir kazanc olacaktir. Bunun sonunda soz konusu belgeyi her bir katilimci kendi topluluklarina, guclerinin eristigi makamlara goturup sunacak, savunacak, lobiliycek. Projenin ne kadar basarili olacagini on gormek, pek cok sart yuzunden zor. Ben, kabul gormus ve guvenilir, cokca alintilanabilecek bir akademik belge olmasini da umuyorum. Her ne olursa olsun, basta belirlenen prensiplerden vazgecilmedigi surece, verilen emege degecegine inaniyorum.

Neyse, gunun asil olayi su. Halim toplantidan sonra Nablus'a onunla gitmek ister miyim diye sordu. Nablus Bati Seria'da bir Arap sehri. Itiraf ediyorum ilk basta biraz endiselendim. Ama hayir diyemeyecek kadar da heyecanlandim. Neyse, cok keyifli bir araba yolculuguydu, bol bol sohbet ettik. Cokca ben soru sordum, Halim cevapladi. Yol boyunca pek cok Yahudi yerlesim birimi gorduk. Bati Seria oncesi ve icinde. Bu kadar sik olduklarini dusunmemistim hic. Ben bu isi hala anlamiyorum. Baris gorusmeleri icin bunca niyetli gorunup, bu gorusmelerin onemli bir parcasi olan Bati Seria'da, Filistin'e verecekleri topraklarda bu legal statude yerlesim birimlerine nicin musade eder Israil? Anladim toprak genisletme politikasidir bu, saklanmiyor niyet fakat neden? Baris gorusmeleri icin, en azindan halk nezdinde samimi gordugum Israil'in, hukumet boyutunda bu birimlere yasal izin vermis olmasi, benim gozumde mevcut baris arzularina golge dusuruyor. Oldugundan daha karmasik bir konu da olsa, gozumde mantikli bir aciklama getirilemiyor. Bunun guvenlik icin yapildigi, orada Yahudi yerleskesi oldukca, o toprak Israil sayildigi icin, ulkenin o bolgeden gelebilecek tehditlere daha kapali oldugu dusunuluyor bazi kisiler tarafindan. Bu bence gereksiz bir onlem, eger oyleyse gercekten. Zira bolge guvenligi Filistin otoritesi tarafindan ve hatta Israil kontrol noktalariyla zaten siki gozetimde. Yerleskede yasayan ailelerin varligi, guvenlikten ziyade bariz bir sekilde politik. Israil bu anlamda beni hayal kirikligina ugratiyor.

Neyse, devam edelim. Yolda 3 kontrol noktasindan gectik. Biri Israil icinde, diger ikisi Nablus'a girerken Bati Seria icinde. Son noktada asker de yoktu o gun. Her birinden oldukca rahat gectik. Arabamiz Israil plakali ve belli nereden geldigimiz. Halim'in dedigine gore yabancilar ve Israil vatandasi Araplar'a zorluk cikartmiyorlar, ama Israil vatandasi Yahudiler icin is oyle kolay degil. Eger ben Israil Yahudisi olsaymisim, baska bir yoldan gitmemiz gerekebilirmis. Filistinliler'in Israil'e gecmeleri cok daha zor. Ozel izin kagitlariyla bu gecis saglaniyor, bir aylik alinca sansli sayiliyorsun, gunluk verilenlerde de giris cikis saatlerine riayet etmek gerekiyor. Bu uygulamadaki guvenlik endisesini anlayabiliyorum elbette, ama yine de buyuk sikinti. Yol boyunca kamerayla guzel goruntuler yakalamaya calistim ama insanlar onlari cektigimi fark edince utaniyorum, dolayisiyla pek de istedigim gibi olmadi cekim. Utanmaz ve pervasiz bir kameraman olmayi ogrenmem gerek.

Gozlemlerime gore Nablus tipik bir Orta Dogu sehri. Irak'a benzettim ama yuzeysel bir benzetme benimki elbette. Pek cok bina, Istanbul'da da sikca rastlanabildigi gibi insasi tamamlanmamis gibi, ciplak beton. Sehir merkezi oldugunu tahmin ettigim bir yere geldigimizde canpcanli ve hareketli bir hayat goze carpiyor. Bir suru, sikca yerlestirilmis tabelalar var. Arapca hepsi, arada Ingilizce cevirileri de yapilmis olanlar var. Ibranice yok. Tesetturlu cok kadin ve genc kiz var fakat hatiri sayilir bir sayida basi aciklar da mevcut. Halim'in soyledigine gore 10 sene oncesine kadar mutasiplik bu kadar degilmis. Tesettur bu son yillarda artan bir trend. Gazze'deki durum zaten biliniyor. Hamas tum kadinlarin tesetturlu olmasini mecbur tutuyor. Kizlar ve erkekler ayri derslik veya okullarda lise ve universite egitimlerini aliyorlar. Bir sure sonra Halim'in toplanti yapacagi arkadasi Ahmad'i arabamiza aliyoruz. Ahmad Ingilizce bilmiyor, cokca anliyor ama. Zaten isleri oldugu icin onlar Arapca konustular, bu da bana etrafi izleme ve gunlugume karalama firsati verdi. Oncelikle Bank of Palestine'ne gittik. Modern bir bina, minik bir is merkezi gibi camli boyle; kocaman Turizm Bakanligi binasinin hemen karsisinda. Iceriye girince ust kata ciktik, banka memurlarinin odalarinda insanlar islerini goruyor, asagidaki bankodan farkli. Sira numarasi yok, gozune kestirince daliyorsun iceri. Binadan disariyi izledim, neye baktigimi bilmeden, bir beklentim olmadan, son derece cahil bir gozle, pek cok gazete haberine konu olmus Nablus'a baktim oyle. 

Banka sonrasinda Ahmad'in ikrami bir restorana oglen yemegi yemeye gittik. Kucumser gibi gelmesin kulaga, ama ikinci sinif bir restorana benziyordu. Temiz. Yemekler on numara! 3-4 cesit humus, kozlenmis patlican yani babaganus, taze pide ekmegi, taze salatalik, domates, tursu, falafel, enfes nane cayi... Tipik Arap restorani sanki, catal bicak, kasigi sen istemeden getirmiyorlar, servis tabagi diye bir sey yok, onune pecete acip ekmegini koyuyorsun, ekmegi elinle yemeklere daldirip yiyorsun. Bana gelmez tabii hemen istedim catal bicak. Alelacele onlar dalmadan aldim alacagimi, koydum tabagima. :) Aciktim simdi ya :( Neyse, restoran dolu sayilirdi, aileler, gencler, yemek yiyor, keyifle nargile tutturuyorlar. Restoran ondandir elma kokuyor. Pencere kenarinda sigara icenler de var. Anlasilan tek vejetaryen de ben degilim. Halim hic et yememis hayatinda. Anne vejetaryen, kardesinin aksine, o annesinin yolundan gitmis, halinden memnun. Ahmad feci telasli, hiper aktif bir adam. Ayni yerde uzun sure oturamiyor. Abartmiyorum bunu. Hizli hizli heyecanli, ileriye dogru egilerek, onu duydugundan ve anladigindan emin olmak ister gibi gozunu kirpmadan konusuyor seninle. Yani Halim'le. Nane caylarimiz biter bitmez zengin kalkisi yapiyoruz. Ahmad vakfinin faaliyetleriyle ilgili raporlari Halim'e gosterme sabirsizliginda. Ofisine bakinca, ne kadar titiz, ozenli ve yaptigi isle gurur duyar oldugunu anliyorsun. Duvarlar kadinlar ve cocuklarla yaptiklari aktiviteler, kampanyalar ve atolye calismalarindan fotograflarlar dolu. Her birinde sevimli ve gururlu Ahmad gulumsuyor koseden veya fotonun tam ortasindan. Baris Okulu ile de ufak bir kampanya yurutmusler. Asansorle ofise cikarken Ahmad'in anahtarligindaki fotografa gozum takildi. Kendi fotosu mu diye sordum. Halim kardesinin dedi. O anda tuhaf hissettim kendimi. Icime dogdu gibi. Kardesi simdi nerede diye sormadim. Donus yolunda Halim'den ogrendigim kadariyla Ahmad'in kardesi Ikinci Intifada zamaninda sokakta vurularak olduruluyor. Sokaktaki herkesin savastigi gunler. Halim, Ahmad'in yaptigi isleri desteklemenin en onemli sebeplerinden birinin bu oldugunu soyluyor. Ahmad yaptigi ise tum kalbiylel inaniyor, cocuklar, kadinlar, adina kampanyalar duzenledigi tum insanlar icin bir seyleri degistirebilecegine inanci tam. Bir seyler yapmasi lazim. Halim'e gore Ahmad gibi insanlar, bu enerji, bu motivasyon ve tutkuyla, direnisin yanlis saflarina kolayca cekilebilir. Halim'in bu anlamda hassasiyeti hosuma gidiyor. Ahmad gibi son derece uygunsuz kosullarda, yoklukta boyle onemli seyler basariyor olmak, emek vermek son derece anlamli ve kesinlikle desteklenmeli.

Simdilik Nablus gezisiyle ilgili yazacagim seyler bunlar. Halim'le aramda gecen konusmadan da bir seyler katmaya calistim. Kalanlarla ilgili blog'un ileriki gunlerinde yine eklemeler yaparim diye dusunuyorum. Israilli Araplar konusu ilginc bir konu. Halim'in degindigi, benim uzerine biraz daha cok okuma yapmak istedigim konular var. Simdilik iyi geceler.

Wednesday, December 22, 2010

10. Gun: NSWAS'da Noel Partisi

Gunesli mi gunesli bir gun, sicak mi sicak bir hava.. 22 Aralik boyle guzel basladi.. Yine cok iyi uyuyamadim aslinda, sebepsiz yere birkac kez sabaha karsi uyandim, kopuk kopuk ayni ruyayi gordum. Guzel bir ruya ama galiba. Once guzel bir dus aldim. Sabah dusu gibisi yok. Biraz ters oldu ama dustan sonra idman yaptim terasta, kedilerle birlikte. Iyice korkusuz oldular, yan terasin bahcesindeki gizli mekanlarini da gordum ilk kez. Idman sonrasi yiyecek bir seyler hazirlayip okulun yolunu tuttum. Yarinki toplanti icin hazirlik yaptim genelde. Bir muddet Zekeriya ve Halim'le sohbet ettim, Arap kahvesi ice ice. Hava cok guzel ya, insanin ofiste oturasi hic gelmiyor. Araba sesi yerine kus sesleriyle dolu her taraf. Yasanasi bir yer bu Neve Shalom / Wahat al Salam.

Ogleden sonra Adan geldi, capoeira oynamak istedi. Hevesi hosuma gidiyor ama bu aksam malesef birlikte capoeira oynayamadik. Benim isim vardi, isim bitince de Adan coktan yorgun dusmustu. Yarin icin sozlestik. Kutuphaneyi yerlestirme isine hala girisemedim. Yarin toplantidan sonra bunu da halletmem lazim. Toplanti ve projeyle ilgili birkac detayi yine becerebilirsem yarin buraya yazmak istiyorum. Ilginc konular. Fakat bugunu farkli kilan sey, Timou'yla market alisverisine cikacagiz diye eve dondukten sonra oldu. Beklenmedik ve guzel seyler, beklenen, planlanan guzelliklerden daha keyifli oluyor. Misal...

Timou'yla 5'ye bulusuruz diye sozlestik. Fakat Timou arabayla ilgili bir sorun oldugunu, Raida'nin alisveris icin almamiz gereken parayla ilgili bir seyler yapacagini soyledi. Neyse, biz teknik sorunlar yuzunden gidemedik. Fakat Raida'nin ne gibi ayarlamalar yaptigini merak ettigimizden, Timou'ya gidecegini soyledigi kutlamaya biz de ugramaya karar verdik. Timou noel kutlamasi dedi ama emin olamadik. Su cogulcu ruhani isler merkezine gidelim dedik, belki oradadir kutlama diye. Gercekten de noel kutlamasi varmis. Gittigimizde Abdulselam cocuklarla birlikte masalari ve sandalyeleri kuruyordu. Timou'yla ben de yardim ettik. Insanlar gelmeye basladi, super tatli cocuklar, yavru kopekler, kediler... Hava biraz sogudugu icin aksama dogru, odama donup kalin bir seyler giydim ve geri dondum. Daha da kalabaliklasmisti ortam. Ustune bir de muzik eklenmis. Noel sarkilari, ama Arapca! Jingle Bells'i Arapca dinlemek cok tuhafti, ve diger noel turkulerini. Kamerayla bir suru sey cektim.. Tiklayin suraya. Cocuklarla oyunlar oynadik, ama yemek fasli bombaydi asil. Dev hindiden ben yemedim haliyle ama tarcinli ic pilav, acayip guzel Akdeniz salatalari, ev yapimi babaganus, ev ekmekleri, kurabiye ve pastalar saka gibiydi. Sohbet de koyu gecti. Hiristiyan teyzeler beni 19 yasinda zannetmisler, negzel... :)

Noel agaci, geri donusum noel agaci. Coplerden yapilmis, modern bir heykel gibi.. Ama acayip guzel.  Arada gozlerim doldu insanlara bakarken, sana ne oluyorsa diyebilirsiniz belki, ama Ibranice Arapca ayni anda konusup oyunlar oynayan, yemekler yiyen, dans eden cocuklarin buyuyup birbirlerine dusman olma ihtimalleri olmasi cok tuhaf. Oyle olmamasini tum kalbimle diliyorum. Ve bu koye, kendi sinirlari icinde basarilan bir proje ama ulkeye yayilacak bir sey degil, isin o kismi hayal diyenlerin hakli olduklarina inanmiyorum, ama ulke capinda bir gercekligin zor oldugunu da goruyorum. Ve fakat imkansiz da degil.

Bu arada noel partisinde ben acayip tatli bir kanka edindim. Ismi Ramiz. Minik kopek yavrusunun sahibi. Elimde kamera cekim yaparken, Ramiz'in kopegini de cokca cektim. Ramiz 10 yaslarinda, gozluklu, ciliz ama acayip de sevimli bir Filistinli. Ve fakat ben once yahudi zannettim. Beni gordu bu, kostur kostu geldi. Ingilizcesi de sasirtici deredede iyi. Ogretmeni Raida imis meger. Neyse geldi bu, "Dur, cekemezsin foto, olmaz oyle sey, ver bakalim foto basina 5 Sekel" dedi. Ben afalladim, sonra toparlanip, "Cok fazla o, olmaz oyle sey, kabul etmem," dedim. Bunun uzerine Ramiz "Tamam, sevdim seni, sana 3 Sekel de olur" dedi. :)  Sonra bir arkadasi gelip, "Siz onun kusuruna bakmayin!" diye kucakladi goturdu Ramiz'i. Sonra gece boyunca sakalastik bunun uzerine. Babasi Adnan, iyi is adami olacak diyor. Hak veriyorum. Komsuymusuz. Ayrilirken yarin gorusme sozu verdik birbirimize. Ben Ramiz'i de yakalarim kamerada sizin guzel hatriniza. Anlatacak cok sey var bu geceye dair, ama kelime bulamiyorum ben tarifler tatmin etmiyor beni. Hepinizi buraya getirebilmek ve bu geceyi yasatmak isterdim. Goruntulerden guzel olanlar belki yardimci olur.

Yarin toplanti var Birlesmis Milletler projesi icin ve simdiden gec oldu.. Idman yapmayi becerebilecek miyim bakalim. Toplanti demisken, Baris Okulu'yla ilgili minik bir videom var. Muzikli bir seyler sanmayin, ham goruntu bunlar. Okul neye benzer gorun diye. :) Buyurun buradan.

Tuesday, December 21, 2010

9. Gun: Mmmm. Evet, 9. gun

Ingilizce blogdaki gibi romantik bir girizgah yapasim yok Turkce'ye. Bugune dair anlatacak fazla bir sey de yok aslen. Okunmasi en kolay gunlerden biri olabilir. Sabah erken kalkip idman dahi yapmadim. Dun gece iyi uyuyamadim. Buraya geldigimden beri hep guzel ve rahat uyku cekiyordum. Ama ilk kez dun gece huzursuz bir uyku cektim, sik sik uyandim vs. Kimsenin endiselenmesine gerek yok. Olur arada boyle. Muhtemeldir ki Mouna'nin dun yasadigi saglik sorunlari ve onu rahat uyku ceksin, agri kesici alsin diye ambulansla hastaneye gondermemizin etkisi vardir.

Kahvalti ve oglen yemegini cantaya atip okula gittim. Neredeyse herkesten erken. Kahvaltiyi orada yaptim, Nammur'un nezaretinde. Saat 10'daki toplantiya yarim saat rotarli basladik. Tam vakitli olmamak dendigi gibi Orta Dogu gelenegi mi acaba diye dusundum. Sarkastik bir dusunce degil, neden boyledir diye aklima dusuverdi. Toplanti bana sorulursa verimliydi. Birlesmis Milletler'in tam olarak ne istiyor olabilecegi, bizim elimizdeki mevcut metinlerde ne gibi eksiklerin oldugu, neleri yeniden dusunmemiz gerektigi uzerine onemli tespitlerde bulundugumuza inaniyorum. Persembe gunu tekrar toplanacagiz. 31 Aralik son basvuru tarihi. Halim'in uzerinde calismasi gereken onemlil noktalar var. Ben de bir yandan daha once Birlesmis Milletler'de kabul gormus diger benzer dosyalari inceleyip, bizde eksik buldugumuz noktalari nasil tamamlamislar bakacagim. Henuz netlesmemis ve projenin hedeflerini tam vurgulamamis bir metin var elimizde gibi, Jacky ve ben boyle hissettik en azindan. Guzel bir calisma benim icin. Persembe'ye iyi hazirlanmis olmak istiyorum.

Bunun haricinde neler oldu? Disarisa, aksamin 10'unda dahi cok guzel bir hava var. Gokyuzu tertemiz, ay tabak gibi. Kediler sakin, sevdiriyorlar artik kendilerini. Mouna cok daha iyi durumda. Ben de birazdan yatarim. Bugunku gibi idmansiz baslamak istemiyorum gunume.

Monday, December 20, 2010

8. Gun: Ilkler

Ilk kez kutuphanenin yanindaki minik organik bahceden taze kekik, nane, yesil biber ve patlican topladim,
Bu sirada ozellikle de kutuphane civarinda parkour idmani yapilabilecek pek cok mekan kesfettim,

Ilk kez kutuphane binasinin tepesinden, gizli gizli (zira oraya cikmak yasakmis) nefis Israil manzarasina bakim,

Baris Okulu calisani olarak ilk grant yazma gorevimi aldim, yarin sabah toplantimiz olacak, Birlesmis Milletler Demokrasi Fonu'nun bir grant'i. Grant'in Turkce'si herhalde odenek gibi bir sey.

Bu durumda tabii okuldaki ilk resmi toplantim da yarin sabah 10'da.

Nammur ilk kez sakaciktan elimi isirdi ve kazara penceledi beni. Miami'deki Monsieur Leo gibi.

Bunun haricinde, yani bu ilklerin oncesinde ve sonrasinda biraz idman yaptim, sonra yarinki toplantida yardimci olacak bir takim metinler uzerinde calistim, keyifli ve keyifsiz seyler oldu.

Mouna  biraz tuhafti bugun, hakkinda  tam nasil bir fikre varacagimi bilemedigim biri. Bel agrilari cekiyor bir haftadir ve zaten 10 sene once bel ameliyati da olmus vs. Bugun hastaneye yolladik kendisini, agrilari cok siddetlenince, daha iyi bakilacagini dusunerek. Almanya'daki kar sebebiyle anlasilan ucagi habire iptal oluyor. Sevimsiz bir durum eminim. Umarim kendine gelir, durumu duzelir ve rahat rahat evine doner. Simdilik bugunum boyledir, birazdan yatip dinlenmeyi dusunuyorum, herhalde asayis berkemal.

Sunday, December 19, 2010

7 Gun: Pazar gunu hafta basi!

Evet, bir hafta tamamlanmak uzere. Gecen hafta bugun su saatlerde Asli'ya geri donmek uzere veya donmus ucusum nasil iptal oldu onu anlatiyordum. Daha once hic pazar gune ise gitmek zorunda kalmamistim, daha dogrusu pazar gununu hafta basi gibi yasamamistim. Garip. Kandirilmis, Pazar gunu elinden alinmis gibi hissediyorum. Bir gece once gec yatmis oldugum icin makul bir saat olan 8'de degil 9'da kalktim. Dolayisiyla giyinip, kahvalti hazirlayip okula gitmek disinda bir sey yapamadim. Idman yapamadim yani.

Okul pek sessizdi. Halim Urdun'den dondugunde Turkce brosurun metni hazir olsun diye isi bitirene kadar calistim. Metin bitti ama Halim bugun okula gelmedi. Daha sonra gecen gunku toplantida cektigim fotograflari duzenledim ve Yael'e gonderdim. Tahmin ettigimden daha cok begendiler. Baska toplantilarda da boyle foto cekebilir miyim diye sordu Yael. Harika olur tabii ki. Belki zamanla belgesel fikrini de guvenle acabilirim onlara. Ne guzel olurdu. Mutfakta taze ada cayi buldum. Halamin Alanya'dan getirdiklerine benzemiyor ama tadi cok guzel. Degisik bir tur herhalde bu. Ogleden sonra Adan geldi. Gelir gelmez benim odaya. Onunla birlikte Marva da gelmis. Fatin'in kizi. Ingilizce'si yok ama habire capoeira deyip duruyor. :D Anladim tabii, ogrenmek istiyor, acayip de hevesli, vucudu da bence oldukca musait. Avluda azicik idman yaptik ucumuz. Marva biraz ugrastiracaga benziyor beni. Adan'a is verdim ve Marva'yi genel adimlar konusunda calistirmasini soyledim. Adan hemen aldi gorevi uzerine, pek sevindi gibi. Ben de isime geri dondum. Marva annesiyle gittikten sonra Adan'la quixada ve armada vuruslari uzerine calistik. Adan hemen kapiyor, aslinda epey de esnek. Breakdance'a merakli gorebiliyorum. Keyifli olacak dersler. Bir sure daha birlikte takildiktan sonra Adan'in eve gitme vakti geldi. O sirada Yael gelip fotolari ne kadar begendigini tekrar etti. Benim de aklima o sirada Sausan'in sordugu arastirma geldi. Kutuphaneye bakalimn dedi. Ben Halim'in odasinin hemen yanindaki odaya soktu. Ici kitap dolu, ama ne guzel kitaplar! Cogu da Ingilizce. Baris calismalari, kadin calismalari, uluslararasi hukuk, sosyoloji, catisma cozme, Israil ve Filistin uzerine cok guzel kaynaklar ve daha neler neler. Ben buradan guzel bir arastirma cikarirsam sahane olacak. Uzerinde iyice dusunmem lazim. Yarin siki siki bunun uzerinde calismaliyim. Ayrica Dr. Rothman'in arkadasina da mail atmam lazim ki gorusme ayarlayabileyim.

Okulda biraz daha kalip eve dondum. Mutfaktaki bulasiklarin hepsini yikayip ev arkadaslarina tek tek mutfaktaki herhangi bir seyi kullanir kullanmaz hemen yikamalarinin iyi olacagini, boylece bulasik birikmeyecegini soyledim. Ne kadar uygulanacak gorecegiz. Bu arada kedilere saglam bir ziyafet cektirdim. Megersem her gun ilk okuldan bize yemekler gelirmis. Ogrencilerin ailelerinin yaptigi ve onlarin yemedigi yiyecekler. Kulaga hos gelmiyor belki ama fena yemekler degil! Bir kismiyla kediler de doydu. Oyle doydular ki bar bar bagrinmadilar bana bu sefer. Neyse efenim, aksamim bundan ibaret, yorgunum ama erken yatmaliyim ki yarin kalkip idman yapayim. Tembel oldum iyicene ben.

Saturday, December 18, 2010

6. Gun: Hicbir sey gunu

Bugunu en iyi anlatan ifade bu, hicbir sey. Karamsar bir modda soylemiyorum bunu ama. Bol bol yuruyus, kitap okuma ve sohbetle gecti gunum. Ama yogunluk var miydi, is yetistirme, kosusturma, telase, endise var miydi? Yoktu. Sabah biraz yorgun uyandim, neden bilmiyorum. Adam gibi idman bile yapamadim. Hal boyle olunca dus alip kahvalti ettim. Azicik kuruyunca saclarim, koy icinde dolanmaya karar verdim. Hava guzel hatirlarsaniz. Shabattan midir, hafta sonu diye midir bilmem, koy cok sakindi. Guzel guzel. Dolana dolana yolum her zamanki gibi Ahlan'a dustu. Fazla musteri yoktu, gittim bir nane cayi istedim Dalal'den. Cayimi hazirlarken bir yandan da sizin evin orada ve hatta okulun karsisindaki kutuphanede taze nane var, toplasaniza dedi. Yani sanki evladim gelip de burada nane cayina para verecegine kendin hazirlasana der gibi. Musterisine bunu diyen ilk kafe sahibidir kendisi. Hosuma gitti, sakin ha gicik oldum diye yazdim sanilmasin!

Neyse, Ahlan'i da cebimde tasiyabilsem, nanemi de toplarim, cayimi da yaparim. (Ki toplayacagim nane, o ayri.) Neyse bir sure cayimi icip, bir yandan da kitabimi okudum. Orta Dogu'da Azinliklar olani. Gittikce daha cok hosuma gitmeye basladi kitap. Yakinda altini cizdigim yerlerden bir kismini paylasabilirim burada. Ahlan'in musterileri arttikca, bahce kalabaliklastikca ben huzursuzlandim, toparlanip kalktim. Misafir degilim ya ben, sanki yer isgal ediyormusum, islerini engelliyormusum gibi hissettim. Zaten hava da serinlemeye baslamisti. Yuruyuse devam etme karari aldim. Evin hemen yanindaki Ruhani Isler Merkezi'ne gitmek istiyordum zaten. Daha duzgun bir ceviriyle Cogulcu Ruhani Merkez diyebiliriz. Kotu ceviri oldu. Her neyse. Yolda Zekeriya'ya rastladim. Bir evin duvarini onariyordu. Selam verdim, her zamanki sicakligiyla gulumsedi, isini birakip iki dakika benimle sohbet edip arkadasi Voltaire'i tanistirdi. Ev onunmus, Zekeriya da ona yardim edermis. Voltaire adamin adi, dogru duydunuz. Yol uzerinde bir suru araba park etmisti. Sordum nedir durum diye. Megersem merkezde bir toplanti varmis. Sabahtan beri devam ediyormus. Merak ettim indim. Kapilar kapaliydi, kulak kabarttim, bir sey duyamadim. Ben de bahcesine indim. Sessizlik Odasi diye, dev bir golf topuna benzeyen, tavaninda minik 4-5 tane cami olan, hamam gibi yani, bir bina var. Uzayli bir mahlukat. Icine girdigimde epey bir sasirdim ama. Saskinlik veren ici degil, zira icinde 4 kilim, uc bes hasir ve plastik tabure disinda hicbir sey yok. Fakat yapinin sekli yuzunden ayak sesinden, yutkunmana kadar, hasir taburenin citirtilarindan sac telinin hisirtisina kadar duyuyorsun. Duymak ne kelime, bu saydigim seslerin hepsi ciglik gibi geliyor kulagina. Denge de biraz sasiyor tabii. Sessiz kalabilmek icin epey caba sarf etmek gerekiyor, sessizlik basarilan bir sey oluyor, kiymetli oluyor. Anladim diye boyle isimlendirildigini. Biraz oturmak istedim burada, soguk olmasina ragmen. Her sabah gelebilir miyim acaba diye dusunuyorum, meditasyon icin. Evin hemen yaninda, hop isinlan golf topuna! Baska kimse yoksa tabii.

Neyse sonra ciktim oradan, isinayim diye. Bahcesinde acayip guzel bir manzara var, Tel Aviv ve Latrun'a tepeden bakiyorsun. Oturdum manzaraya baka baka, arada da kitabima geri dondum. Bir sure sonra merkezden tek tek insanlar cikmaya basladi. Ellerinde ici yiyecek dolu tabaklar. Dikkatimi cekti, tek baslarina kalmaya ozen gostererek, birbirlerinden farkli noktalara cekildiler. Bir sure sonra eve donmek icin kalktigimda, birbirleriyle konusmadiklarini, benimle de goz temasindan kacindiklarini fark ettim. Saygi duyarim. Timou aksama senlik atesi yakilacak demisti. Bu toplanti, ayda bir kez yapilan farkli dinlerin bir araya geldigi ve kutlandigi bir toplantiymis. Iceride ne yaptiklarini bilmiyorum ama aksamki senlik atesi, veya kamp atesi diyelim, pek eglenceliydi. Kisa kisa ama keyifli konusmalar sohbetler oldu. Ve fakat ben usuyen bir insanim, insanlarla gunduz de tanisabilirim. Diye dusunup, odama cekildim. Ah, ama kamp atesi oncesinde ucuncu ev arkadasim Sausant'la din, Islam'da kadin, dinde kadin, erkek, tanri inanci ve daha pek cok konu uzerine hararetli bir sohbet oldu. Onun odasinda. Detaylarini belki sonra yazarim. Simdi yarin is gunu, ve coktan gec oldu bile. Uyku zamani.

Friday, December 17, 2010

5. Gun: Shabat Shalom?

Sabahlarimi artik burada detaylica yazmanin bir esprisi kaldi mi bilmiyorum. Aslinda bu sabah haric bundan sonraki tum sabahlar ayni olacaga benziyor. Yani 7 veya 8'de kalmak, idman ve okul. Bugunun farkli olmasinin sebebi, idman yapacak vakti bulamamis olmam. Cunku 7'de kalkmayi beceremedim, ve 8'de kalkinca kahvalti ve oglen yemeklerimi hazirlayip okula kosturmak icin bir saatim vardi.

Bugun okulda, Yael yonetiminde Akil Sagligi Uzmanlari ile bir ders ve tartisma vardi. Hana adli (soyadini ogrenemedim) bir profesyonelin travma toplumlarinda grup terapi uzerine konusmasini dinledim. Tabii ders aslinda Ibranice. Yael yanima oturup ilk 1 bucuk saati kulagima dogru simultane tercume etti. Bir suru not tuttum. Yeni ogrendigim seyler degil hicbiri ama bilginin farkli ve duymadigim kategorilere dagitilmasi fikirleri tazelemek, bir konuya ayni materyallerle farkli bir acidan bakmak islevi goruyor. Bir yandan da fotograf cektim. Dersten sonraki aktivitelere katilmadim zira Yael'in bunlarda benim tercumanligimi yapmaya vakti yoktu ve zaten cok zulum bir sey simultane tercume.

Ben de ofise dondum, blog uzerinde ve baska bir kac sey uzerinde calistim. Erken ciktim bugun zira aslinda herkes erken cikmisti. Malum Israil'de sabat dolayisiyla Cumalar tatil veya yarim gun. Evden once, hazir hava kararmamis ve sicakken Ahlan'a gideyim dedim. Dalal oglu Kerim'le oturmus cay iciyordu. Rayik de iceride dukkani duzenliyordu galiba. Yalnizca 2 masa doluydu, fakat Dalal'in dedigine gore epey yogun bir gunmus bugun. Cuma oldugu icin herhalde. Buraya NSWAS'de oturmayan insanlar da, disaridan geliyormus. Guzel bir sey tabii.

Dalal bana enfes taze nane yapraklarindan bir cay getirdi. O kadar zarif bir sunumu var ki, kameraya almak istedim ama henuz erken diye dusunuyorum, boyle teklifsizce habire bir seyler cekmek icin. Vaktim var henuz, densiz deli statusunu savusturabilirim. Dalal cayi hazirlarken Kerim'le ben de havadan sudan konusmaya basladik. Kerim liseden yeni mezun olmus. Universiteye gidecek ama henuz ne okuyacagina karar vermemis. Acele etmek istemiyorum, ailem de beni destekliyor. Biraz farklilar galiba diger ailelere dedi, gururla. 6 ay Almanya'da kalmis, Almanca'sini gelistirmek icin. Tel Aviv'de bir  arkadasiyla yasiyor, haftada birkac gun Neve Shalom'a gelip anne babasina kafede yardimci oluyor. Capoeira'dan da bahsettik biraz, spordan. Sonra birileri geldi, Kerim de Dalal'a yardim icin yanimdan ayrildi. Ben de biraz kitap okuyup sonra eve dondum. Falafel yedim bugun. Kedileri doyurdum, ama doymak bilmiyorlar. Artik yakinima geliyorlar korkmadan ama hala elletme yok. Gorecegiz bakalim sonrasini. Var aslen bir suru yeni video ama onlar icin ayri bir giris yapayim diyorum. Yarin Cumartesi, belki Tel Aviv'e giderim, otostop cekip. Zira aksam 6'ya kadar shabat devam. Koyden otostopla gidilebilirmis. Otostop sik basvurulan bir yontem burada, endise edenler etmesinler.

Thursday, December 16, 2010

4. Gun: Kaynasmalar

Bugun hic yazmadigimi fark ettim. Onceden notlar aliyordum gunduzleri, ki aksamki yazi isim kolaylasin diye. Simdi aksamin 10'u olmusken cok zorlayacak beni bu is ama yine de bugun yasananlar bugun kaydedilsin istiyorum. Ingilizce blog da basladi. Ama hala Turkce'yle ayni gune gelemedi. O yuzden henuz adresi paylasmiyorum. Zaten Turkce'nin kotu bir cevirisi gibi oldu simdilik. Neyse.

Kalktim, sabah 8 idi. Esofmanlari kusanip, gunesin de tadina varmak adina binanin terasina ciktim. Enfes manzara tabii, bir de isitan gunes. sporuma basladim. Arada kedicikler de geliyor yanima, urkek urkek. Zamanla alisacaklar galiba. Simdiden yemek isterken yuzsuzce, one dogru kaykilip bangir bangir miyavliyorlar. Gece olunca da iste boyle uyuyorlar:

http://www.youtube.com/watch?v=kn7ElIQxgIA

Bu videoyu koymak icin bahane olsun diye beklemeye gerek yok bence ama. Her neyse, super bir sabah idmani sonrasi hemen okula dogru yola ciktim. Aslinda okula gitmeden once bu sabah baska bir sey daha yaptim. Kaldigim gonullu evinin kisacik bir videosu. Sondaki ufacik oda, benimkisi:

http://www.youtube.com/watch?v=agorpZbHC38

Devam edelim. Okulda bir hareketlilik vardi. Yael'in bir toplantisi varmis. Hareketlilik ondan. Bilgisayarimi kurdum ve basladim Turkce brosur uzerinde calismaya. O sirada Halim beni cagirdi disaridan. Bayiliyorum boyle avludan bana seslenilmesine. Bir gittim, Halim ve kizlar takimi kurulmuslar yine Arap kahveleriyle. Bana da bir fincan var. Sohbet guzel guzel ama cogunlukla Ibranice ve Arapca devam ediyorken ben hafif aptal bir ifadeyle siritiyorum, bir yandan da gunesleniyorum. O sirada okulun temizlik islerine bakan Israilli super guleryuzlu kadini beni iceri cagirdi. Iceride radyo acik ve tanidik bir name duyuluyor. Kadin (adini hatirlamiyorum tabii ki) radyoyu isaret edip Turkce Turkce dedi. Turkiye'den bir sarki diyor yani. Sarki Ibranice soyleniyor ama bildigin Zeytinyagli Yiyemem turkusu. Kaldim duman ici daglarda, sevgili yarim nerelerde. Acayip mutlu kadincagiz, e benim de hosuma gitti tabii. O Ibranice ben Turkce azicik mirildandik. Ben sonra bahcedekilerin yanina geri dondum. Halim Urdun'deki workshop'a gidiyor bugun, Pazar donecekler. Ben de geleyim demeye vakit yok artik ama bir sonrakine sen de gelirsin deyince benim yuzumde guller acti tabii, :) Urdun Urdun!

Oglen yemegini iple cektim, hemen geldi. Ahlan Kafe'de Sekel harcamaya benden heveslisi var mi bilmiyorum. Gittigimde Arif bahcedeki arka masalardan birinde renkli kartonlardan keserek kartpostal yapmaya devam ediyor. Ozenle kesiyor zeytin dali desenini ve kartin uzerine yine siluetini kestigi bir guvercinin basina uhuluyor. Arkasinda da besili bir kedi mir mir uyukluyor. Fonda elbette Bashir caliyor.  Arif'e gore bikmadan her gun dinlenecebilecek nadir muzisyenlerden. Bu adamin sukuneti beni cok etkiliyor niye bilmiyorum. Dukkanin bir ucundan girip, onun oturdugu uctan cikiyorum. Beni gorunce sasiriyor ve hemen masasina buyur ediyor. Koyden biriyim ya artik, musteri gibi muamele gormuyorum. Hosuma gitti bu. Firsat bu firsat, bastiriyorum ben de sorularimla. Megersem Arif de Dalal gibi Filistinli'mis, Iranli degil. Niye aklimda oyle kalmis, Raida mi yanlis soyledi bilmiyorum artik. Arif 7 sene boyunca San Francisco'da yasiyor. Muhendislik egitimi icin (Lisans ve yuksek galiba.) Bu isin ona gore olmadigina karar verince Ingiltere'ye gidiyor. Birmingham'a once, sonra da Covent Garden'a. Peace Studies doktorasi icin. Tabii bu arada burs bulamiyor. Israil'deki Ingiliz Konsoloslugu yasi 35'in uzerinde oldugu icin burstan yararlanamayacagini soyluyorlar. Onun da butcesi ancak bir senesine yetiyor doktoranin. Birakmak zorunda kaliyor ama akademisyenlik bana gore degildi diyor Arif. Sonra da ben anlattim iste, ne yaptim ne yapmak isterim diye. Dinledi beni dikkatle. Sonra karnim acikti artik benim dedim. Mufaga gectik lebaneli salatali pide sandvicim ve za'atarli ekmegim icin. Lebane peyniri bizim bildigimiz lor peyniri. Annesinin pamuk bir beze yogurdu doldurup suyunu suzdurerek nasil lor yaptigini anlatti. Dedim o hooo Arif, benim babaannem, anneannem de yapar oyle. Sonra annesi ona nasil yogurt yapilacagini ogretmis, ogrenciyken Amerika'da o da yogurt yaparmis. Dedim, Arif, ohoooo benim annem yogurdu hala oyle yapar. Boyle neseli neseli konustuk, sonra ben leziz yemeklerim ve elbette zeytinlerimle ofise dondum. Bu arada ogrendim ki Arif'in sattigi hemen hersey Bati Seria'dan gelirmis. Zeytinler de Israil'de yasayan Filistinli bir ailenin uretimiymis. Faydali bilgiler.

Ofiste pek bir sey olmadi aslen bugun. Epey bir sure Halim'in bana verdigi sim card'i aktive etmek icin ugrastim ama Halim aramadan rahat etmeyecek musteri hizmetleri, dolayisiyla ben de pes ettim. Bir de herkes erkenden cikti gitti, bir tek Yael ve ben kaldik. Avlunun bos kalmasini firsat bilip azicik capoeira oynadim, nasil ozlemisim fark ettim iyice. Capoeira ogrenci sayim artiyor ve fakat. Halim'in oglu Adan'dan sonra simdi de Fatin'in kizi Marva ogrenmek istedigini soyledi. Anahtarimi evde unuttugum icin bugun ilk kez hava aydinlikken, 4 bucuk gibi eve dondum. Timou'yla karsilastik, megersem arabayi almisiz bugun, aksam markete yiyecek alisverisine gidiyoruz.

Biraz blogla ve baska islerle ugrasip aksami 6 bucuk ettim. Timou ile gittik arabayi aldik. Otomatik vites. Markete gitmek icin sehirlerarasi yola cikacagimi ogrenince biraz ter basti ama caktirmadim. Israil'de araba kullanacagim diye heyecan var. Hakli da bir heyecan. Araba kullaniyorum, sagimda Kudus tabelesi, onumde Tel Aviv'e gider oku. Gel de heyecan yapma, fantastik bir durum. Neyse cok guzel bir yol, acayip keyifli bir surusle markete gittik Timou ile. Bana yol boyunca ne kadar kisitli bir paramiz oldugunu anlatan, beyaz peynir almak istiyorum ama pahali bunlar diye soylenirken ben (18 shekel), o zaman almayalim, oteki markete gidince haftaya oradan bakariz veya bu zeytinler cok pahaliymis (29 shekel) yahu diyen Timou, 2 sise kirmizi saraba 100 sekel verdi. Hem de ortam paramizla. Ben de amma pahaliymis saraplar dedim. O da iyisinden almak istedim o yuzden dedi. Ben de, ben de zeytinlerin iyisini almak istedim dedim gururla. Tabii zeytin nere, pahali sarap nere. Uyuz oldum. Neyse.

Arabayla donerken Timou'dan enteresan bir bilgi ogrendim. Filistin trafina hic gecip gecmedigini sormustum. Bati Seria'ya birkac defa gittigini ama Gazze'ye hic gitmedigini, cok guvenli bulmadigini soyledi. Zaten gitmek oyle kolay da degil tabii ki. Her neyse, ilginc olan su. Timou, Gazze'de Hamas tarafindan gecen sene insa edilen dev alisveris merkezinden bahsetti. Dogru duydunuz, Gazze'de halkin en onemli ihtiyaci o olsa gerek, Hamas, Israil'den yardim amacli gonderilen yapi insaat malzemeleriyle bir alisveris merkezi yapmis ve acmis Gazze'de. Yardim amacli gelmis bazi mallar da burada satisa sunulmus. Mesele Gazze'de bir alisveris merkezi nasil olur efendimden ote. Hamas'in, Israil'den veya baska bir ulkeden gonderilmis malzemeleri halk icin degil de alisveris merkezi icin kullanmis olmasini ekonomik bakimdan sehre istihdam getirdi, halk alisverisin tadina vardi diye yorumlamanin abesligi ortada zaten. Fakat isin ahlaken nasil yorumlandigi bu noktada onemli bence. Yani ayni orgutun yine yardim amacli gelen mallari kara borsada kendi halkina parayla sattigi da bilinen bir detay. Bu mekanin acilmis olmasini da Gazze'de hic bir sikinti yoktur, senin benim ulkemdeki fakirlik kadar bir sey var iste, bak alisveris merkezleri bile var diye sunmak da, firsatci ama vasat bir politikadir. Ustelik Hamas'in bunlari saklamak gibi bir derdi de hic olmamis. Filistinliler'in cektigi sikintilarin, yedikleri kaziklarin dunyadaki sozcusu ne Hamas ne Abbas olabilir, bu acik.

Gun boyle bitti iste. Yarin Yael'in duzenledigi, akil hastaliklari uzmanlariyla yapilan bir atolye calismasi var. Sabah erkenden, idman bile yapamadan okulda olmam lazim. O yuzden ben uykuya dalarken, size de Baris Okulu'nun guzide kedisi Nammur'un ve benim miyavlama yarisimizi gonderiyorum. Iste guneslenen bir adet Nammur:

http://www.youtube.com/watch?v=afA8RsXjJvQ

Wednesday, December 15, 2010

3. Gun: Isinma Turlari

Dun soylemeyi unuttum. Aksam 9 gibi herhalde, Metan Yenge aradi beni. Korktum once bir sey mi oldu diye, ama muhtemelen benim burada oldugumu bilmedigi icin ve belki de anneme ulasamadigi icin beni aradi. Veya annem diye aradi. Anlatma sebebim sudur ki, Turkcell ne berbat bir servis verdigini gostermis oldu, uluslararasi ayagina. Biri arasa, yuklu paradan 2,5 TL mi ne, ben arasam 7,5 TL gidiyor hemen. Cok acimasiz. Tabii Metan Yenge birazcik sesini duyurabilmisti ki, birbirimizi tam anlayamadan telefon kesildi. Aylin'in Turkcell hatti kaput anlayacaginiz. Halim kullanmadigi sim-kartina bakacakti. Soracagim bugun.

Dunden bugune devreden bir baska sey de, avluyu supurmekten avuc iclerimin su toplamis olmasi. Bunu tabii gururla soyluyorum.

Gun 3 soyle basladi.

Sabah 8'de uyandim. Raida'nin verdigi ufurdek iyi calisiyor ama klimanin yapilmasi gerektigi konusunda hala israrliyim. Hava yine cok guzeldi, tam bahar havasi, isitan cinsten gunes de var. Avluyu temizlemistim ya, iste o temiz avluda kisa ama guzel bir idman yaptiktan sonra, yuruye yuruye School for Peace'e gittim. Odama kuruldum. Azicik oturmustum ki Fatin geldi. Sekreter kiz. Kahve iciyoruz bahcede gelsene, diye. Hava enfes tabii, kuslar civil civil, Halim, ben, Fatin ve Yael Arap kahvesi ictik. Turk kahvesi gibi fincanlarda, ayni usul yapilan bir kahve. Sadece adi Arap kahvesi. Lezzetli.

Ahmed ve Yael'le oldukca keyifli, bilgilendirici ve ilginc bir sohbet ettik. Once biraz Turkiye, sonra konu Israil Filistin meselesine geldi tabii. Halim ve Yael'e gore Israil isgalinin son bulmasi gerekiyor fakat baris gorusmeleri konusunda Filistin yonetiminin akilli bir siyaset izlemedigini, settlement, yani yerlesim insaatlari tamamen durdurulmadan baris gorusmelerine katilmayiz demenin sacma ve gereksiz oldugunu soyluyorlar. Netanyahu hukumetinin, bir koalisyon olmasi nedeniyle ve genel anlamda muhafazakar oldugu icin aslinda baris konusmalari sonucunda bagimsiz bir Filistin devletinin kurulmasini istemedigini de dusunuyor. Muhafazakar olduklari icin zaten Israil'i bir butun olarak goruyor, Filistin'e ayrilmis topraklara da sahip olmalari gerektigini dusunuyorlar diyor. Dolayisiyla bagimsiz bir devlettense, Filistinlilere ozerklik vermek daha islerine gelir diyor. Bu noktada da iste yukarida soyledigim gibi Abbas'in Filistin hukumetinin akilli bir siyaset izlemedigini (herhangi bir Filistin hukumetinin henuz akilli bir siyasete sahip olmadigini) soyluyor. Yerlesim insasini durdurma talebinin zaten Obama ile basladigini, bundan once Filistin hukumetinin baris gorusmelerinin baslamasi icin boyle bir sart koymamis oldugunu, fakat Abbas'in "Israil'e meydan okuyabiliyorum," mesajini vermek ve bir yandan da Amerika bunu zaten desteklemisken, inat edecek bir nokta bulmus olmanin hevesiyle bu sarti koydugunu fakat aslinda baris gorusmelerini gereksiz yere sekteye ugrattigini da soyluyor. Hak veriyorum.

Bati Seria ile ilgili de, oradaki halki silahsizlanmasi adina Filistin polisinin ciddi calismalari oldugunu fakat bu basarinin cogunun Israil'e mal edilmeye calisildigini da soyluyor Halim. Bu noktada duvarin mevcudiyetinin absurtlugunu de dile getiriyor. Gazze'de de duvar var fakat bir takim istenmeyen seylerin yapilmasini zorlastirmis olsa da, zannedildigi gibi imkansiz hale getirmedi, aksine insanlar baska yollar buluyorlar. Israil'e her gun binlerce Filistinli legal olmayan yollarla girebiliyor. Gazze'deki duvara ragmen militanlar roket yapip sallayabiliyorlar. Gazze yapiyorsa, Bati Seria, istese, haydi haydi yapar. Hatta Tel Aviv'in gobegine de atar roketleri. Yapmiyorlar.

Halim'e gore hicbir Arap ulkesi, Filistin konusunda samimi degil ve gercekte gostermek istedikleri gibi umursar degiller. Kendi cikarlari cok daha on planda. Israil'e dunya yahudileri tarafindan verilen destek, Arap devletlerinin dunyasinda bir karsiliga sahip degil.

Bu konularin yaninda Halim ve Yael ile Israil ve ozellestirme meselesi uzerine de konustuk. Devletin ulkenin kiyi kesimlerinde dogal gaz cikarimi isini ozel bir sirkete vermis olmasi, bolgede gaz bulunmasi sonucunda baska meseleler dogurmus. Gaz arama calismalari oncesinde yapilan anlasmaya gore isi yapan ozel sirket karin buyuk bir bolumunu alacakken, gaz bulununca halk protestolara baslamis, ozel bir sirket boyle bir seyden kar elde etmesin, tekellemesin, bunlar milletin, devletindir, tek bir insan bu kadar kara nicin sahip olsun diye. Simdi de bir baska sirket, bu anlasmalar duzenlenmezse biz arama calismalarina dahi baslamayacagiz demis. Tabii devlet boyle bir isi ozel sirketlere nicin veriyor o ayri bir konu. Benzer bir mesele Olu Deniz mineralleri konusunda da yasaniyor anlasilan. Denizin Israil tarafi yine ozel bir sirketin elinde. Urdun kiyisinda ise baska bir ozel sirket, mineralleri emebildikleri kadar emiyorlar. Epeyce bir somurulmus su ve bu yuzden su anda Olu Deniz degil, Olu Denizler diyorlar bolgeye, zira asiri su kaybindan, denizin ortasinda kara belirmis, deniz ikiye bolunmus gibi gorunuyormus. Iklim, bitki ortusu ve hayvanlar tehdit altinda. Halim'e gore Filistin de eline firsat gecirir gecirmez mineralleri kendi tarafinda cikartmaya hemen baslayacak. Bu nedenle Friends of the Earth gibi orgutlerin faaliyetleri cok onemli. Friends of the Earth, benim gorusme yapacagim orgutlerden biri. Pek cok kentte temsilcilikleri var. Filistin ve Israil de dahil.

Kahve faslinin ardindan ben isimin basina dondum. Biraz sonra Halim tekrar geldi ve beni David diye biriyle tanistiracagini soyledi. Halkla Iliskiler ve Iletisim binasina gittik. Ahlan Kafe'nin hemen karsisinda, zarif bir bina. Halim'le aram epey iyi olmaya basladi. Ilk gunku tuhaflik sanirim gecti artik. Iyi bir insan oldugunu dusunuyorum. Esprili ve de duyarli. David'i yerinde bulamadik ama binadaki o esnada calisan herkesle beni tanistirdi. Sonra bahceye gectik. Bahcede yari olimpik havuz da var. Orada Zekeriya'yla karsilastik. Zekeriya bahce islerinde calisan dunya tatlisi, sanirsam Filistinli bir adam. Guler yuzlu ve super Ingilizce konusan enteresan biri. Torununun adi da Aylin'mis :) Tam biz Zekeriya'yla tatli tatli sohbet ediyorken, Timu (okunusu boyle ama nasil yaziliyor bilmiyorum. Bu benim Alman ev arkadaslarindan erkek olani) ve asistanligini yaptigi bahcivan geldiler havuzun yanina. Havuzun kenarindan dolanan, tas bir patika yol yapiyorlar. Aralikli olarak buyuk taslar gommusler topraga. Neyse, tabii ki adini unuttugum bahcivan beni gorur gormez, nasil buldun yolu dedi. Dusunme, kibar olma, aklina ilk ne geliyorsa onu soyle dedi. Ben de pis gorunuyor dedim. Ustu toprak doluydu hala. O da isin geregi boyle, sonra temizlenir, baska? dedi. Ben de tam o sirada tasin uzerinde ileri geri sallanmaya basladim. O anda taslarin sabitlenmemis oldugunu fark etti Zekeriya, ve heyecanla "sabit degiller!" dedi. Bahcivan da Zekeriya da mutlu oldular tabii. Halim sonradan bu bahcivanin aslinda bir beyin cerrahi oldugunu, sonradan bu meslegin ona gore olmadigini dusunup bahcivanliga basladigini anlatti. Tum koy ondan soruluyor gibi. Ah, bir de iletisim binasinda hem oranin hem de Ruhani Isler merkezinin yoneticisiyle tanistim. Ismini unuttum, ne fenayim, ama adam tabii ki guler yuzluydu ve Halim'in dedigine gore Neve Shalom'u kuran ailelerden birinin uyesiymis. Neyse, bu hos sohbetlerden sonra okula geri donduk.

Ben cuzdandan para alip Ahlan'a gittim. Oglen yemegi vakti gelmisti zira. Rayek ve karisi Dyana da dukkani acmislar, musterilerine servis yapiyorlardi. (Isimlerini nihayet ogrendim. Yalniz Rayek Iranli, Dyana Filistinli'ymis.) Rayek bahcede kitabini okuyup kedilerle ilgileniyordu. Dyana benim enfes lebaneli, yesil salatali sandvicimi hazilarken ben de onunla sohbet ettim. Filistinli oldugunu soyleyince Hiristiyan Filistinli mi diye merak edip sordum. O an fark ettim ki, burada kiminle dinleri hakkinda konussam, ya cekimserler, ya da din pek de sevdikleri bir konu degilmis gibiler. Veya muhim degil der gibi bir tavirdalar. Dyana daha cok cekimserdi. Bana direkt bir cevap vermektense, sadece "Dyana cok yaygin bir isim" demekle yetindi. Ben de biraz utandim, acaba cok mu uzerine gittim diye. Merak etmistim sadece ondan dedim yarim yamalak. Bu aralar kendimi tutamayip cok konustugumun daha cok farkina variyorum. Daha cumlemin ortasinda bazen kapa ceneni allah kahretmesin diyorum aklimdan kendime. Ama nafile, cikiyor soz agizdan. Her neyse, Dyana kahve bizden deyip bana nefis bir Americano veriyor, zeytinlerimi de torbaya koyup sandvice ekliyor. Ben de yemegimi alip okula yollaniyorum.

Okulda beni Namur karsiladi yine. Bizim kedi. Komik Namur. Sisko Namur. Onune geleni yiyor da yine doymuyor. Bir omlet, bir canak sut ve bir sey daha goturmus, hala elimdeki sandvice sulaniyor. "Elindeki ne?" der gibi yan yan miyavliyor bana. Sisko ve komik Namur. Sonra iste ben hem yemek yedim, hem de calistim biraz daha. Halim'le Neve Shalom'un Istanbul destek ofisi icin calismaya baslayacagiz, soylemis miydim? Simdi yukarilara bakamam yazdim mi diye, ama nasilsa ileriki gunlerde muhtelemdir ki bahsedecegim bundan.

Gunun olayi, yeni bir arkadasimin olmasi. Halim'in oglu Adan. Bahsettim ondan galiba daha once. 7 yasinda, sari kivircik kafali bir koyun. Capoeira ogreniyormus. Azicik yokladim keyif aliyor mu capoeira'dan merakli mi diye. Okulun avlusunda oynadik biraz. Halim de geldi izledi bizi biraz. Ve fakat ben odama gider gitmez Adan de pesimden geldi. Bir daha da cikmadi odamdan. Cekti bir sandalye yanima, yanina da noodle'lari geldi. Bir yandan noodle, yani eriste makarna diyelim, onlari mideye indiriyor, bir yandan da benim gosterdigim capoeira videolarini izliyor. Ingilizcesi super degil, arada boyle bunalti geciriyor kelime bulamayinca. Ben de hemen Arapca-Ibranice-Ingilizce ceviri sitesi buldum. Sikinti cekince aramizda iletisimi kolaylastirsin diye. Adan cok sevdi bu fikri. Hem sozlugu kullaniyor, hem de isle ilgili kagitlarimin uzerine resim cizerek derdini anlatmaya calisiyor. Yedi yasinda dedim mi? Halim'e gore eger ben capoeira dersi vereceksem, Adan'in komsu kentteki derse gitmesine gerek yok. Acayip hevesliyim capoeira dersi vermeye ama bir yandan da korkuyorum. Karakterim geregi :p

Bu arada Halim'e Ido Portal'dan bahsettim. Hayfa'da yasayan, Israilli capoeiraci idolum. Gidecegim Hayfa'ya, onunla en az bir gun idman yapacagim dedim. Onu niye biz misafir etmiyoruz dedi Halim!!! Mutlu oldum tabii. Sahane olur!

Boyle iste. Sonra her zamanki gibi okulda bir tek ben ve Namur kaldik. Alarmi bu kez inletmeden kurmayi basardim ve dogruca eve gittim. Timu ve oteki kiz, Mauri miydi? coktan salonda bilgisayar ve televizyon basinda takiliyorlardi. Bugun de yiyecek alisverisine gidemedik, arabayi kullanmak icin sira bize gelemediginden. O yuzden aksam yemegi icin pizza ismarlamislar. Epey pahali, hayvani boyutta 2 kutu ismarlanmis. Yarina da yeter belki diye. :( Bu adamlarin yemek aliskanliklari oldurecek beni. Neyse, ama iyi anlasiyor gibiyiz herseye ragmen. Bu arada ilginc bir bilgi. Israil'de daha dogrusu yahudilikte peynir ve et bir arada yenmediginde, yani kosher olmadigindan, pizza uzerinde et ismarlayamiyormussun. Cizburger de hak getire. Benim isime geldi tabii bu durum. Fakat internetten bakinca aslinda Mc Donald's ve hatta pek cok restoranin gayet kosher olmayan monulere sahip oldugunu da goruyorsun. Timo'ya sorarsan imkansiz ama bence yaniliyor. Her neyse, pizza cok da kotu sayilmazdi. Israil'de pizza. Za'atarli ekmegi tercih ederim. Bu mutfak acilen temizlenmeli ve ben yemek yapmaliyim. Yoruldum, yatiyorum. Blogun Ingilizcesi yarina kaldi artik.

Tuesday, December 14, 2010

2. Gun: Aksam postasi

Shalom! Nerede kalmistim?

Sabah 8 oldu odadan ciktim. Soguk banyoda yuz yikamak, mutfagin icler acisi pisligi ve genel haline bakarak burada kahvalti edemeyecegimin idraki vs ardindan iyi geldi.

Zira hava bir mis, bir gunesli, bir civil civil! School for Peace'e gitmeden once, koyu bir de gunduz gozuyle, gunesli gunesli goreyim istedim. Kamera ve fotograf makinemi de aldim sirtima. (Nezo, niye aklimiza gelmedi dijital foto makinesi ya? Boyle analog analog bekle dur film bitsin, basilsin diye..) Yukari asagi yuruye yuruye biraz kayboldum ama oyle guzel ki hava, hem gunesli hem tertemiz. Insanin zihni mi aciliyor, kafasi mi iyi oluyor emin olamadim. Mutlu edici orasi net. Spiritual Center'in (Ruhani Isler Merkezi diyelim ona) uzerindeki Garden of Silence'a (Sessizlik Bahcesi) gelince, daire cizip basladigim noktaya geri dondugumu anladim. Ruhani Isler Merkezi bizim gonullu pansiyonun hemen altinda. Karnim da acikti zaten. Ben de hemen kafa calistirdim, dedim otelde kahvalti servisi vardir. Cici bir otel. Resepsiyonda da guzel bir (galiba) Arap kizi oturuyor. Ve fakat cok sasirdi kahvalti etmek istiyorum deyince. Anlasilan disaridan sirf kahvalti icin gelen pek yok. Oradan cikip aslinda merak ettigim Cafe / Gift Shop Ahlan'a gittim. Yani hem kafe, hem hediyelik esya dukkani. Dun Raida beni sahipleriyle tanistirmisti. Iranli bir cift. Yaslar muhtemelen 50'nin uzerinde. Fakat anlasilan sabah 10'da aciliyor cafe. Hal boyle olunca ben de cantamdaki taze bademlere saldirdim ve School for Peace'e dogru yola ciktim. Cok zarif bir bina burasi. Halim'i gorur gormez tanidim. Beni gordu ama hemen odasina girdi. Ben de pesinden girecekken, adini simdi unuttugum, okulun kedisi yolumu kesti. Kocaman cussesinde komik duran acayip tiz bir sesi ve kisacik bir miyavlamasi var. Sevdirdi kendini azicik, sonra da yol verdi. Sekreter kiz guler yuzlu. Halim kisa ve oz konusan bir adam. Gereksiz kelime sarfiyati yok. Arada gulumsuyor da, test ettim. Bir sure bekledim, sekreter bana okulu gezdirdi. O arada Yael ile tanistim. Yael okulun kurucularindan. Cok tatli bir kadin. Ofise geri dondugumuzde Halim da beni kabule hazirdi. Bana okulu ve benden beklediklerini anlatti. Malesef arastirma merkezi su anda aktif degilmis ama uzerinde calisilacak cok fazla sey var. Grant writing, makaleler, baska yazili duzenlemeler vs. Haftada iki gun tatil isteyebilirmisim, islerime bagli olarak. Raida da zaten istedigim insanlarla beni gorusturme konusunda yardimci olacagini soyledi. Halim ve Yael ile iletisimimin iyi olmasi, guzel olacak. Sonra beni odama goturduler. Halim'in iki yani. Kucuk ama rahat bir oda. Internet hizli. Hava sicacikti ama oda, golgelik yuzunden gunes almiyor, dolayisiyla cok iceride kalinca, klimayi calistirmazsan usuyorsun. Yani ben usuyorum. Inatla kapi acik kalsin, gunesli havayi ve yesilligi gorebileyim derken kapamak zorunda kaldim kapiyi, klimanin isittigi hava iceride kalsin diye. Neyse ama tabii once eve donmem gerekti bilgisayarimi getireyim diye. Ofiste bilgisayarim var ama ben kendi laptopumla rahatim. Eve gittim hemen ama donus yolunda uzun yolu tercih ettim, Ahlan'a ugrar, oglen yemeklik bir seyler alir oyle ofise gecerim diye dusundum. Okuldan cikarken de Yael ve onu minik torunuyla ziyarete gelmis eski bir arkadasina selam caktim. Ahlan acikti. Ismini yarin mutlaka bir yere not edecegim kibar ve az konusan sahibi adam icerisini duzenliyordu. Arkada da hafiften Irakli Munir Bashir ud tingirdatiyordu, hicaz makami. Yiyecek neler var dedim ve sonra da tost istedigimi soyledim. Pide ekmegi cikardi hemen. Ne koyayim icine dedi. Salata ve lebane peynirinde karar kildik. Urdunlu arkadasim Dana bana yillar once verdiydi bir kavanoz zeytinyagi icinde lebane. O gun bu gun, lebane kraldir. O tostu hazirlarken ben za'atar var mi diye sordum. Za'atarli ekmek var diye bir sey cikardi. Gozlerim iyice acildi tabii, acgozluluk ne edeceksin, ondan da isterim, hatta sandvici sarin oglen icin, bu za'atar da kahvaltim olsun, bahcede yiyeyim. Yemegim hazirlanirken ben de dukkani gezdim ve sevgili ailem ve arkadaslarim, param bu dukkanda bitecek bilin. Neler var neler. Nasil guzel fincanlar, el yapimi minik cukur tabaklar, ibrikler, hamsalar, muzik cd'leri ve daha pek cok sey.

Kahvalti tabagim icin burayi tiklayin.

O zeytinler var ya, anneminkilerle hakkini vere vere yarisir. Oyle lezzetliler. Ayrica dikkatinizi cekerim ben zeytin ismarlamadim, sadece za'atarli ekmek istemistim. Zeytin yemekle birlikte geliyor, yaninda da bir bardak su. Ne guzel ikram yahu! Yael'in arkadasi Mikhael de geldi, torunuyla birlikte. O da cay iciyor bahcede. Dukkan sahibinin karisi da geldi, cok guzel bir kadin. Konuskan ve guler yuzlu. Ben doya doya yedim ekmegimi ve zeytinlerimi. Su da guzel geldi uzerine. Sonra eyvallah deyip okula geri dondum ama kafenin tadi damagimda, cikarken de her gun buradayim ben sabahlari artik dedim. Cok istiyorum onlarla sohbet etmeyi, ve kamerayla kaydedebilecegim bir roportaj yapabilmeyi.Aylin Israil'de ne yapar?

Okula gidince kurdum bilgisayarimi odamda, basladim hem blogu hazirlayip ilk yazilari yazmaya, hem de Halim'in bakmam ve redakte etmem icin gonderdigi raporu elden gecirmeye. Cay da koydum kendime. Tabii bu arada Namu mu Nahmu mu ne, ofisin kedisi iste, iceri daldi, gayet yuzsuzce geldi oturdu kucagima. Sevimli de kerata, kovamiyorsun. Oglene dogru yemegimi de yedim, ACAYIP GUZEL bir sandvic.. Yarin da aynisindan alacagim! Hatta iyisi ben eve bu malzemelerden alayim. Bu Almanlar'in abuk sabuk misir gevrekleri vev lastik gibi tost ekmekleri disinda kahvaltidan anladiklari yok. Biri 5 aydir burada, digeri de 2 aydir, hala anlamamislar Akdeniz / Orta Dogu mutfagi nedir diye.

Neyse aksama dogru Halim'in oglu Adan geldi. Sari kuzu! Saclar kivir kivir, uzun, gozler boncuk mavisi, irisinden. Kostur kostur baktim geliyor. Bir yandan da baba! diye bagiriyor. Harbi baba diyor. Arapca ya. Annesi Yahudi mi acaba merak ettim. Oyle cok sarisin Arap gormuslugum yok zira. Neyse, acayip zipir bir oglan, hareketli. Transfer ederim ben onu capoeira derslerime :) Aksam 5'e kadar okulda kaldiktan sonra Halim'in gosterdigi gibi tum kapilari kilitleyip en sonunda alarmi da aktive ettim (tabii bir sefer yanlislikla alarm calisti, yer gok inledi ama sakin kalip hemen kapadim, polis de gelmedi.) Alarmi tekrar kurduktan ve kediyi iceriden kis kisladiktan sonra eve dogru yollandim. Mutfak tam takir, Ahlan'a gittim, coktan kapanmis. Asik surat eve donerkene kopegin biri kovaladi beni! Isiracak diye korktum, bir yandan da bahce kapisini kopek bagli degilken acik birakan akla soylendim epey. Neyse, eve gelince bana bir seyler oldu ve garip bir motivasyonla bok goturen avlumuza daldim. Once yalnizca kendi kapi onumdeki yaprak yigini, islak pis bezler, coraplar ve ayakkabilari temizlemeye kalkistim ama sonra baktim olmayacak boyle tum avluya giristim. 2 battal boy cop torbasi yaprak temizledim, sonra da kovalarca sicak suyla bir guzel yikadim. Kediler bile sasti, ben su doktukce onlara yemek atiyorum sanip suya kosturdular, sonra dalgalar uzerine gelince nereye kacacaklarini sasirdilar. Aptal olduklarindan supheliyim zira her su dokusumde bikmadan ayni hatayi yapip suya kosturdular "aa, sut dokuyo bize!" diye. Gece sonunda sut ve ekmek verdim o ayri.

Kediler demisken, buyurun buradan tiklayin.

Neyse, Alman kiz da bir yandan domates soslu makarna yapti. Mutfagin pisligini dusunmemeye calisarak, avlu temizligim biter bitmez bir tabak da ben goturdum. Hemen ardindan vucut sogumadan dusa girdim, banyoyu da yikamis oldum. Banyo BUZ gibi ve odamdaki klima hala tamir olmadi. Raida'nin dun gece getirdigi sicak hava ufuldegiyle isiniyorum. Yarin buna bir cozum bulunmali. Filistinli Arap diger ev arkadasiyla da tanistim az once. Tatli bir kiza benziyor. 2-3 yildir burada ilkokul ogretmenligi yaparmis. Gonullu degil yani, parali calisan.

Simdi yorgunum, bunu da yazdim ya, artik yatabilirim. Yarin erken kalkip idman yapmak istiyorum temiz avluda. Sonra da Ahlan ve okula giderim. Kamerayi daha iyi kullanmam lazim, abuk sabuk cekimler oldu bugunkuler. Demisken, bu da Neve Shalom'dan Tel Aviv'in bir kismi buradan tiklaniyor.

Laila Tov / Leila Sa'eeda...
(Ibranice iyi geceler) / (Arapca iyi geceler)